Birkaç gün öncesine kadar, karşılıklı şekilsiz yapılardan oluşan
bir sokakta, üç katlı, eski bir binanın bodrum katında, apartman
girişinin hemen yanında ayrı bir girişi olan, kömürlükten
bir dairede yaşıyordum.
Yan yana dizilmiş altı tane kömürlüğün duvarları yıkılıp
farklı bir tertibatla tekrar örülmüş; bir oda, bir küçük mutfak ve bir tuvalet
ile kiraya verilebilir son halini almış, kömürlüklerse sokaktan geçişi metal,
uzun bir kapı ile kapatılmış genişçe arka bahçeye yapılan yeni yerlerine
taşınmışlardı. Böylelikle artık sokak insanları soğuktan ve geceden korunmak
için başka bir barınak aramak zorunda kalacaklar ve apartman sakinleri de
yakalarını bu dertten sıyırmış olacaklardı. Az mı çekmişlerdi onların
kahırlarını. Birkaçı bir araya geldiler mi çeneleri bir açılır, bir daha sabaha
kadar kapanmak bilmezdi. Bu da yetmezmiş gibi kömürlüklerin dip köşelerini hela
niyetine kullanarak, orada barınmalarına göz yuman insanlara bir de nankörlük
ederlerdi. Aralarında gece ısınmak yahut mahalle kasabından tırtıklanmış, leşe
çalan etleri kızartmak için kömürlerini yakanlar bile vardı. Bu da ertesi
sabah, kömürlüklerin de üzerinde dizildiği toprak zemine taşlarla çizilmiş
daire ve göbeğindeki küllerden, daha öncesinde ise evlerin, binanın o cephesindeki
pencerelerini kaplayan duman lekelerinden anlaşılırdı. Bunlar, apartman
sakinlerinin yaşadığı, bir çırpıda akla gelebilen birkaç sıkıntıydı sadece.
Daha neler vardı, neler...
Bu adamlar medeniyetsizlikte, görgüsüzlükte sınır tanımazlardı.
(Benim de evvelden beri başım hoş değildi onlarla. Sokaklar bir dönem bana da
geceli gündüzlü mesken olmuştu ve ayağımı nereye atsam onlar çıkıyorlardı
karşıma. Şehir farklı olsa da onlar hep aynı, hep çok sert, hep düşmandılar.
Sokaklar yalnız onlarındı fikirlerince. Beni farklı buluyor, dışlıyor, hayatımı
çekilmez hale getiriyorlardı. Ayazlı gecelerde en rüzgarsız köprü, balkon
altları hep onlar tarafından işgal edilmiş olurdu. Tüm geceyi uygun bir yer
aramakla geçirir, nihayet vazgeçip oldukça korunaksız bir merdiven altıyla – o
da onlardan epeyce uzakta - yetinmek zorunda kalırdım. Ellerinde olsa beni
oradan da sürerlerdi ama o soğukta onca çabayı sarf etmeyi göze alamazlardı.)
Elbette ayaklarını bu bodrumdan kesecek sağlam tedbirler alınacaktı. Bana
kiralanan yerin inşası neticesinde hedefe bir hayli yaklaşıldığı söylenebilir.
Nihayet orada sadece ben -ne şekilde kazanıp ödediğimi burada belirtmekten ar
edeceğim belli bir kira karşılığında- barınmaya başladım ki bundan rahatsızlık
duyan pek kimse yoktu.
Sadece mutfakta bir adet musluk oluşu, bina sahibi
tarafından dolapsız mutfağın ve susuz tuvaletin her yanı boş plastik şişelerle
doldurularak problem olmaktan çıkarılmıştı. Benim tek yapmam gereken suyun
aktığı saatlerde bu şişeleri doldurup stoklamak ve bu saatlerin ayık olduğum
saatlerle çakışmasını ummaktan ibaretti. Evin tek odasının eşyaları; yüzlerce
yıldır yıkanmamış gibi görünen bir çift perde, bir duvarını olduğu gibi
kaplayan bomboş bir kitaplık, dört ayağı da birbirinden farklı uzunluklarda
ufacık bir sehpa ve otururken yaylarını kıçımın etli kısımlarına denk getirmeye
özen göstermek mecburiyetinde olduğum bir koltuktan ibaretti. Koltuk ve sehpa
hiçbir zaman tanımadığım komşularımdan birinin hediyesiydi. Hayat, aslında
evinde yer kalmadığından bodruma indirdiği bu iki parça eşyayı, bana hediye
ederek bir yüce gönüllülük sergileme şansı tanımıştı bu saygıdeğer komşuma.
Kendisine müteşekkirim. Perde çiftinin menşei ile ilgili hiçbir fikrim yok.
Esasında merakım da yok. Kitaplığı ise kullanılmış eşya satan bir dükkandan
kendim edinmiştim. Raflarına dizecek kitabım yoktu ama geçmişte olmuştu,
ileride neden tekrar olmasındı.
DipNot: Nadir yazdığım bi tür olan hikayeyi bu sefer abartınca seri halinde yayınlamak istedim ve bu da ilk bölümü umarım beğenirsiniz. Bölmekte zorlandım ama daha fazla paylaşamadan edemedim. İyi okumalar...
5 yorum :
yok yok az kaldı şu gezinen kuşu boğacam gelip gelip okuyacağım yere konuyor
ahahaha yaa deme benim kuşuma öyle şeyler ben çok seviyorum onu hatta onun gelmediği sayfayı okumuyorum filan bekliyorum onu :)) az çok şizofreni andırabilirim karşıdan ama özümde iyiyim cidden :)
OGBD ahahadasfg
Yılın yorumuydu ya. Bi tanesin sen.
Ahahah :D OGBD'nin yorumuna katılıyorum; KTOG'da haklı, bu yorum yılın yorumu gerçekten. :D :D Tam yazıya kapılmış gidiyorum, kuş bir kelimenin üstünü kapatmış bön bön bakıyor bana :D Hikayen sürükleyici, yeteneklisin, imreniyorum :))
Ama çok tatlı diğğmiiğğ :))
Teşekkür ederim güzel yorumun için
Yorum Gönder