26 Eki 2012

İlkler Unutulmaz...


 
 
Bir gün yine günlük okumalarımı yaparken bir ibare gözüme takıldı ve bir zamanlar ateşli bir şekilde blog açmayı arzularken zamanla içimdeki o ateşi söndürdüğümü fark ettim.

 

“Peki, kendilerini “yeni medyacılar” olarak tanımlayan, geleceğin önemli(!) ve sözü geçen kişileri olacağı söylenen (gey) bloggerlar… ”

 

Bu kadar önem arz ediyor muyduk bilmiyordum açıkçası? Ama sırf bu ibareyle gururum okşansın diye blog açmayı ciddi şekilde düşündüm ki şuan bu yazıyı yazıyorum değil mi?

Bazı sanatçıların (yazar, şarkıcı vb.) bloglarına bakmıştım çok sıradan ve reklam kokan bir mutfak gibi geldi gözüme. Etliye sütlüye dokunmadan propagandavari bir hayat süregeliyordu bloglarında. Kimsenin hayat tarzını, hayatı ne tarafından yakalayıp nasıl yaşadıklarını yargılayacak değilim elbette ama milyarlar saçarak evlerine yaptırdıkları izolasyonu hayatlarına yaptırmaları bana dokunan tarafı sanırım. Keza hayatta izolasyon yok, gayet geçirgen, direkt kalbimize işliyor duyguların çoğu…  ama bunlardaki durum bildiğin “köy yanar deli taranır” modu.

 

Bu eleştiri demek değildir ki her blog bir şeyi savunsun, her blog yazarında azcuk aktivist ruhu bulunsun. Her iş ehlinin elinde güzel durur sonuçta. Ama hayatın başka bir yanı da vardır. Tek başına yaşamak, kendi istediğin hayatı özgürce yaşamak, dört duvar arasında kendine mutlu süsü vermek, hele ki yaşam tecrübesi ve hayat görüşü sınırlı kişilerde ufacık bir eleştiride tüm gardını alıp olayı kişiliğine yapılan bir saldırıymış gibi algılamasına yol açar.

Keşke dünya etlinin etine sütlünün sütüne göz dikmeyeceğimiz şekilde olsaydı. Hiçbirimizin suya sabuna dokunmasını gerektirmeseydi. Tek derdimiz biramızı nerede içip güneşimizi nerede sindireceğimiz olsaydı ya da şifonla hangi kumaşın kombininden ibaret olsaydı dünyamız… tamam, güzel eğlenceli şeyler ama hayatın sadece bu yanı yok görüp maruz kaldığımız. Eşcinseller eğlenmesini bilen zevklerine güvenilebilecek kişilerdir tamam ama sadece bunlardan ibaret değillerdir. Nitekim geylik eğlence biçimi değil hayatı yaşayış tarzıdır. Hayata baktığı penceresi gey olanların bu ülkede her zaman özgür olabilmesi gibi bir dünya yok! Bu yüzden bu ülkede sadece güzel, hoş yanlar bulunmuyor ne yazık ki ve burada blogger olmanın da bir sorumluluğu oluyor…

Kimse bunları yaparken afişe olmak durumunda değildir. –tebi kendini her bir halttan soyutlayacak derecede paranoyak değilsen.- bence yersiz bir kuşkudur.

 

Gelelim nasıl oldu bu sönmeye yüz tutan ateşin uyanışı. O okuduğum yazıdan bir not daha çıkarmıştım. “Çünkü biliyorduk ki biz hepimiz beraberken çok daha güçlüyüz” diye. Bu beraberlikte ha bir eksik ha bir fazlanın lafı yoktu daima fazlalık bizim için olumlu bir şeydi. Ben de çoğunlukla olumlu bir dünya görüşüne sahip olduğumu savunduğumdan buna kendimi katmak istedim. Aslında ateşimin sönmesinde yazılarımın konusunu henüz kestirememiş olmamdı. Ama bu yazıdan ve birden artan gey blog takip listemden sonra hafiften kabına soktum gibi kelimelerimi. Yazımın girişinde anlaşıldığı üzere aktivist bir ruha sahip olmaya niyetli değilim ama amatörce takılacağımın garantisini verebilirim. Çünkü beni etkileyenlere değinecem, değinmeliyim diye düşünüyorum.  Ama salt bir hak arayış bloğu olmayacak elbette. Kalem bana ait olduğundan fikirlerimin yanı sıra duygularım da akacak bu teknolojik ucu yanık sayfalara. Ben sadece kendimin yanında başka haberlerin de farkına varılması ve duyulması için yazmak istiyorum. İki satır yazımla da olsa okuyanları bu paylaşıma dahil etmek istiyorum. Eminim ki gey bloggerları daha değerli kılan da bu açı olacaktır.

Şuan zamanında sönen içimdeki blog açma ateşine hayıflandığım gibi ilerleyen zamanlarda da “imkânım vardı ama kılımı kıpırdatmadım!” demek istemiyorum…  ve bu bahaneyle aranıza katılmayı arz ediyorum.

Bloğumda, hayata baktığım pencerenin yanında hayal kurgulayıp düşüncelerimi hatta bakmaktan ileri gidip yaşadıklarımı, yaşadıklarımla edindiğim duyguları ve tecrübeleri, bu olguların bana verdiği olgunluklarımı paylaşacağım yüzeysel olarak söylemek gerekirse. Belki daha da ileri gidip tanıştığım kişilere özelime de inebilirim ne de olsa “günlük” diye geçmiyor mu diğer adı bu meletin ama okuyucular olaraktan sizi bir konuda uyarmak isterim. Ben ki bu kadar uzun yazı yazdığıma bakıp aldanmayın pek nesir takılan birisi değilimdir, dizelerimi daha çok severim. Bu yazıyı bile haftalardır planlayıp 2 günde bu satırına gelebildim neyse ki sonunda sonunu görebildim. Şimdiden iyi okumalar umarım uzun soluklu bir yazın hayatı beni bekliyordur. İlk yaptığım işlerdeki evhamlı halimi sanırım annemden almışım.

 

 Hadi hayırlısı bakalım. Bereketi sizden bunu unutmayın yorumlarınız bereket tanrısı tarafından ödüllendirilecektir(elbet bir gün).
 
 
 

 

 

6 yorum :

Unknown dedi ki...

Eh bu yazıdan sonra sana uzuuuuun bir hoş geldin demek gerekir.. Merak ediyorum diğer yazıların da böyle uzun ve detaylı olacak mı! Bakalım, görelim..

Dipnot: Ayarlar sekmesinden, yorum ayarlarına gelip kelime doğrulama şeysini kapatmalısın.. yoksa yorum yazmak çok zor oluyor.

gay werther dedi ki...

bence çok hoş bir giriş yazısı olmuş :) hoş geldie pıtırcık sefalar getirdin :)

fatih amorf dedi ki...

ben de uzun bir yazın hayatımla uzuuunn bir hoşbulduk demek istiyorum. her yazımın bu kadar detaylı olacağını düşünmüyorum. başlık o yüzden ilkler unutulmaz ;) umarım merakını giderebilmişimdir :D

dipnot için de teşekkürler ustam olarak uyarıların kaale alıncaktır ;)

fatih amorf dedi ki...

o senin hoş bakışındandır pompiş;) hoşbuldum

Ogaybende dedi ki...

hoşgeldin diyelim öyleyse biz de :)

fatih amorf dedi ki...

hoşbulduk efenim saygılar bizden ;)

Blogger Witget