28 Eki 2013

Kime göre Neye göre Önemli ya da Önemsiz


 
Son günlerde tanık olduğum bi’ olaydan söz etmek istedim bu boş günümde. Herkesçe bilinen maruz kalınan ve çevremizdeki en az bir kişinin başına gelme olasılığının büyük olduğu bir durumdan bahsedeceğim kısa bir örnekle. Aslında bu durum insanları kategorileştirmeden doğan ötekileştirmenin de temelinde yok değil. Toplumda kanayan bir yara haline gelmekte olan, fakat çoğu kimsenin farkına bile varmadığı bir sorun. İnsanları, statüsüne göre mi yoksa kişiliğine göre mi değerlendirmek! İnsanların bir tanışma ortamında ismini öğrendikten sonra sorulan ilk sorudur,

- “Ne iş yapıyorsun?/Hangi işle iştigalsiniz?” Bu sorunun cevabına göre insanlar insanlara tavır ve pozisyon almakta.

Örneğin ilk sorunun cevabı Mehmet.  Diğerinin cevabı ise inşaat işçisi.(inşaat işçisini küçümsemek için yazmıyorum örnek çoğaltılabilir). Şimdi bu aşamada, kişi inşaat işçisini beyninde bir yaftalama yapmıştır ve kendisine göre oluşturduğu önemli ya da önemsiz insan gruplarından birine sokmuştur. Muhtemelen sokulan grup önemsiz olacaktır…

İkinci örneğimizin adı da Mehmet, lakin ikinci sorunun cevabı ise şirket müdürü olsun(sektör fark etmeksizin!).  Bu statüyü de örnekle çoğaltabiliriz. Bu insanı da beyinde yaftalayarak muhtemelen önemli insan statüsüne koyulacaktır.

Asıl sorun, bu iki örnekte önemli önemsizlik statüsünü belirleyen faktör nedir? Sorulması gereken soru budur.

Cevap basit; Çıkar İlişkisi!..

İnsanlar aslında tanıdıklarını önemli ya da önemsiz diye yaftalamaz. Bugün yarın işim düşer mi düşmez mi diye gruplara sokarlar. İşleri düşecekleri insanları unutmazlar ve kendilerini de unutturmazlar. Düzenli olarak ararlar hal-hatır sorarlar. Aslında senin sağlığını merak ettikleri falan yok amaç yarın işleri düştüğünde yaptırabilmektir.

Türk toplumunda 70′li ve 80′li yıllarda “odacı” kavramı varmış. İnsanların devlet dairelerine işi düştüğü zaman etraftan, sağda solda odacı olarak çalışan insanlar aranmaktaydı. Amaç yine belli.

 Yunus Emre’nin felsefesi olan “Yaratılanı severim yaratandan ötürü” cümlesini ne çabuk unuttuk. Ya da egolar ya da her ne derseniz artık bu samimi cümleyi ne kadar yüzeyselleştirdi de şimdi sadece basit bi cümle olarak çalınıyor kulaklarımıza.

22 Eki 2013

Bölüm 2


Biliyorum biliyorum ikinci bölümü yazmakta geç kaldım, ama bahanelerim var valla bak geçerli hem de hepsi. Neyse daha fazla uzatmadan kaldığım yerden devam ediyorum hemen.

Şişe çevirme esnasında yaptığım o ataktan sonra biraz afallamanın verdiği sessizlikten doğan sinsi rahatlamam ile tepkilerini ölçmek için sorduğum sorulara olumlu yanıtlar alınca. Hatta LGBT hakkında fikirlerini bize aktarmanla, arkadaşlarından arasında bu bireylerden bulunduğunu dile getirmenden dolayı pek yadırgamayıp hatta bizim o keko sınıfta sadece olursa böyle bi şey senden bekleriz gibi beni memnun edici dönütler alınca bendeki sinsi rahatlama yerini koy göte rahvan gitsin mode on oluverdi. Ama düşünmediğim nokta şu ki sonrasındaki sorulara yanıt verip vermememdi. Bunu söylemek istedim, ama ne ölçüde? işte burasını pek düşünüp düşlemediğimden dolayı zorlanmadım değil yani nerede durmam gerektiğimden. Çünkü önümüzde sınavlar ve ardından kocaman bi yaz tatili vardı. Bu olaya açıklık getirmeden bazı şeyler havada kalsın istemeden hop ben gittim olmasını istemedim. Akıllarının bi köşesine bu sineği sokmak istemiştim sadece. Kadın milletinin olur olmadık zamanlarda beynini kurcalayan şeylere ihtiyacı var bunu bildiğimden dozunda bırakmakta zorlandım, bunu açıkça söyleyebilirim.

Neyse ki o Foça günlüğünü güzelce kapayıp sınavlarımıza gömüldük. Yaz da bitti ve kocaman kocaman hasretler giderildi. Tekrar aynı moda döndük sanmıştım ki arkadaşlarımın yaa Amorf sen neden sevgilinle bizi tanıştırmıyorsun? gibi sorularına maruz kaldım. Anlaşıldı ki bunlar tatilde kafa kafaya verip varsayımlarını not edip okulun açılmasını beklemişler. Tavla atarken gelen sorulara verilen kaçamak cevaplardan her şeyin aslında anlaşılırlığı vs derken durum bi anda yolda yürürken hani sizin tanışmak istediğiniz X var ya aslında X değil Y dedim. Erkek ismi duyunca bi sırıtmalar trafiğin ortasında sarılmalar sonrasında banka oturup yıllardır göremedikleri sevgili fotosunun ısrarları birbirini izledi. Meraklı olduklarını bilirdim de bu kadarını beklemiyorum ben de doğrusu. Okulda derste ve bilimum yerde vaktini geçirince  bildikleri çoğu şeyin aslında çarpıtıldığını öğrendikleri için, doğrularını bilmek için can atmalarını sevimli buluyorum aslında.

Oturduğumuz yerde yüzeysel bilgilerden sonra kalktık bana geçtik. Kitaplığımdaki Lubunya Olmak kitaplarımı gösterdim. Yani artık bi nevi onlara karşı gizlediğim yönümü açıyordum her mevzuda.  İnternetten bilgilendirici videolar ve kitaptaki hikayelerden sonra bilmek istedikleri şeyleri dilim döndüğünce aktarmaya çalıştım. -Bu tarz insanları seviyorum işte. Yargılarını öğrenmeden önce koymuyorlar.- Toplumsal cinsiyet kavramlarından bahsettim biraz. Elimden geldiğince ansiklopedik bilgiden ziyade ruh hallerini aktarmaya çalıştım. Amacım seksüel bir yönelimden ziyade duygusallığın bilincini oluşturmaya öncelerden başlamıştım zaten yerine oturttuğuma inandım o gün.
Ayaküstü hamarat arkadaşım erişte yaptı. Bi yandan yiyoruz bi yandan video izleyip üzerine konuşuyoruz. Sonra Lgbtt arkadaşlarımın fotolarını gösterdim. Benden hep isimlerini duyardı, ama fotolarımız çok renkli ve yaş sınırlı olduğundan gösteremezdim. Şuan hayatımdaki insanı da görmek istediler, ama madem bi bilinç oluşturuyorsun Amorf kanlı canlı olsun dedim ve hemen ertesi güne buluşma ayarladım. Sevgilimle ben buluştuk yemek yedik bekledik. Sonra  bizim kızlar çıkageldi. İlk göz göze gelişlerini izlemek keyif vericiydi. Bakışlarında sadece yabancı bir insanı tanıma sıcaklığı vardı. O sıcaklık git gide samimiyet sıcaklığına döndü. Kahveler içildi fal faslına geldi. Burada arkadaşıma benimki falına baksın mı diyerekten kaynaştırma moduna geçtim. Bu adam her defasında atıyorum diyor ama biliyor ya. Arkadaşıma da döktürdü. Kız ondan sonra benim hayvanat bahçeli fallarımdan soğudu. Falların ardından görüşler dile getirildi. Tanışan iki taraf da mutlu ayrıldı o geceden ama benimkisinin yanında küçük kalır mutlulukları elbette. Gizli yönümü açtığım arkadaşlarımdan bir dahaki buluşmalarımıza sevgilini de getir demesi kadar tatmin edici bir durum yok...

Öyle yani blog. Şimdi ailemden daha fazla görüştüğüm insanlardan sakınacak bir şeyim yok. Danıştığım konuları evirip çevirmeme gerek kalmadı. Benim için büyük rahatlık oldu. Her coming out olduğumda acaba bencilliğim daha mı ön planda mı diye sorguluyorum kendimi. Kimi zaman öyle bunu da biliyorum. Blogumun linkini bile paylaştım kendilerini buradan okuyunca mutlu oldular.
Seviyorum onları...

11 Eki 2013

Özgürlüğüme İki Adım Daha Ekledim-I




Selamlar canlar,
Bu aralar benden yazılar yayınlama olayına kendimi fazla kaptırdım, ama hoşuma gitmiyor da değil kendimden bi şeyler paylaşmak. Ha diyeceksiniz, diğer yazılar sana ait değil mi diye. Olmaz olur mu ama bazıları daha ben işte siz anladınız.

Her şey okumak için İzmir'i kazanma arzumla başladı. Lise 2de kafama koyduğum bi fikirdi. Aklımın bi köşesinde İstanbul olmasına rağmen nedense İzmire daha ılımlıydım. Çünkü İstanbuldan hala korkarım, nedenini bilmesem de. Neyse konumuz o değil. Lisede yeterince şanslı değildim ya da fazla ürkektim o yüzden yayılmacı politikadan kaçınırdım hep kendimden emin olduğum halde. O yüzden lise arkadaşları kalıcıdır derler ya o bana uymuyor çünkü asıl olmayan ben ile samimileşen arkadaşlarımla ne kadar kalıcı bağlar kurabilirim. Bu yüzden ruhen de Bursadan kaçmak istiyordum, o muhafazakar bakışlar altında yargılanma hissiyatı beni boğuyordu yeterince. Son sene hocalarımın hedef belirleyin çocuklar brifinglerinden mütevellit kafamda mantıktan ziyade hislerimin ve ruhumun olmak istediği yerlerde bölümler aradım. O kadar benimsemiştim ki fikirlerimi ruhumun memleketi diyordum İzmir'e hala da diyorum ara ara sıksa da beni, burada nefes alıyorum. Son sene bu benimseme zamanlarımda hayatımda biri olduğu halde kafama koymuştum ben Bursada okumamalıydım keza Uludağı kazanmak beni zorlayıcı bir şey değildi. Tüm hayır diyemeyeceğim kişilerden yakınları yaz dilekleri almama rağmen inadımla listemi kendim doldurmuştum herkesi dinledikten sonra. Listemi yaptığımda herkesin değil sadece kendi gönlümü yapmıştım. İnat ve bencilliğim kimi zaman iyi işe yaramıyor değil.

İzmir'i arzulama nedenlerimin en merkezisi, tabiki de kasıntı hayatımdan kurtulup yayılmacı politikamın dibine vuracağım ve daha da ben olacağım bir zaman dilimi olsun istemekti hayatımda. Bunu hakkıyla yerine getirdiğime inanıyorum. Bu açılma evrelerimin en sonuncusunu ya da sonuncularını mı desem. Çünkü grup halinde açılmayı yeğler oldum son zamanlarda 2 ile 3 kişiye aynı anda açılma zevkli bir şey, tabi ön çalışma faslını atlamadan. Atlayıp açıldığım istisnalar da yok değil. Biraz şanslıyım ya da insanları iyi analiz edebiliyorum da diyebilirim...


Diğerlerini belki anlatırım belli olmaz ama şimdilik en sonuncusunu anlatmak için yaptığım bunca girişten sonra olay örgüsüne Öncelikle arkadaşlarımı tanıtayım. Bölümden arkadaşlarım ikisi de teki yatay geçişle geldi. Geçen sene samimileştim tam anlamıyla ikisiyle de. İzmirin kavrulduğu zamanların başında Eski Foça yapma planımız vardı. Aklımın bi köşesinde sağlam ve doğruların temellendirdiği gelecek senelerde yanıma kalacak arkadaşlıklar edinmek olduğundan daima out olma fikri duruyordu, ama bu kızların görüşleri ve bakış açıları beni endişelendiriyordu. Çünkü sınıfta kızlarla rahatça konuşabilen, ilk senelerde tüm kızlarla çıkmayan, şakalarını ve triplerini çekebilecek, rahatça seksten ve cinsellikten bahsedebilen tek erkektim diyebilirim. Siz düşünün sınıftaki keko yüzdesini. Keza çok yoğun bi erkek nüfusumuz da yoktur çoğunluğu son sınıfı göremeden aramızdan ayrıldı. Neyse kısa bi anektotdan sonra konuya dönmek gerekirse, 31 mayısta -eylemlerin başladığı günden hatırlıyorum, yoksa günleri, sayıları ve tarihleri zor tutarım hafızamda- Eski Foça yolunda bulduk kendimizi. Bi güzel yüzdük serinledik Foçanın buz gibi denizinde. Haftaiçinin rehavetine kapılıp kalabalık olmaz desek de bizi şaşırtan erkenci yoğunluğa rağmen eğlencemize baktık. Hatta o kadar eğlencemize baktık ki dönüş zaman diliminde sokakta mayolarımızdan kurtulduğumuzu hatırlıyorum. Napalım, koskoca Foçanın sahilinde soyunma kabinleri yok ihtiyacı sahildeki mekanlar karşılıyor. Bu rahatlığın sebepleri arasında yüzerkenki samimiyetimiz ve birbirimizden çekinmeme var elbette. Fazla ayrıntıya girmek istemezken havada kalmasın anlattıklarım. Üstümüzü giyinip fotolarımızı çekildiğimize göre marinada soluklanıp güzel manzaraya ve günbatımına nazır bira-midye yaptık. İşte olay burada kopuyor. Samimi ortamlarım fix oyunu olur genelde benim olduğum ortamlarda yani şişe çevirmece oynadık biralarımızı bitirdikten sonra. Gün boyu olan samimiliğe tüm gerçekliğiyle yeni katmanlar çıktık. Her şeyimiz döküldü ortaya diyebilirim. Seks hayatımızda tutun da ailevi sorunlara kadar. Sınav haftası öncesi son eğlencemiz olduğundan ve sınav haftasında herkes idiota bağladığından mütevellit mutlu olabildiğimiz kadar gülmeye çalıştık o gün. Güzel anılarımın sayfasına kazıdım. Belki de son böyle oturup son konuşmamızdı o sene ve ben artık içimde tutamıyordum dürtülerimi. Bir anda şişe çevirmeye gerek kalmadan atladım ortaya ve benim geçmişimde bir erkekle deneyimlerim oldu dedim...

Affınıza sığınarak söylüyorum, yazının başında dediğim gibi post benden olunca gevezeliğim tutuyor anacım. Ara vere vere yazdım, ama daha da dayanamayacağım eminim anlatmaya devam edersem siz de okurken dayanamayacaksınız o yüzden burada bırakmaya karar verdim ve devamı en yakın zamanda ya da bayramdan sonra gelecek. Söz valla bak essah yaziiciimm ama şimdi hazırlanıp dışarı çıkmam lazım bu kadarıyla yetinin :))

4 Eki 2013

Her Şeye İnat Gülerek Ayrıldı Aramızdan


Ne zamandır yazmak istediğim yazı için sonunda bilgisayar başına oturabildim. Öncelikle yazacağım konu hakkında bilgi edinmeye çalıştım, fakat yine de sürçen noktalar ya da gözümden kaçan ayrıntılar olabilir, şimdiden bilgilendireyim. Blogumda uzun süredir LGBT konulu bir şeyler yazmamıştım.


Ali Arıkan...

Arkadaşları arasında Ali ya da Aligül diye anılırdı. Güler yüzüyle tanınan bi şahsiyetti. Geçmiş zaman kullanmamın nedeni geçtiğimiz 25 eylülü 26 eylüle bağlayan gece vefat etmesidir. Kanser tedavisi gördüğü hastanede güler yüzü soldu. Cinsiyet geçişinin başlayacağı haftayı arkadaşlarıyla kına yakarak ve saçlarını kestirerek geçirmişti. Ertesi gün doktora gittiğinde habis bir kisti olduğu haberiyle sarsıldığı yetmezmiş gibi, doktorun jinekoloğa gitmemesini sorgulamasıyla suç altında hissetti kendisini. Çoğu bekar kadının gitmeye çekindiği o eril muayeneden o da cinsiyetçilik ve transfobi dolayısıyla korkmuştu, ama bunu o sorgulayan doktora söyleyememişti. Burada Ali'yi kimin ya da gerçekten kanserin mi öldürdüğünü sorgulamak lazım. Gerçi bu sorunun cevabını kim cesurca verebilir orası tartışılır nitelikte.

Ali'nin o cinsiyet geçişini tamamlamasına gerek yoktu aslında. Çünkü ameliyat sadece dış görünüşünü değiştirmek içindi. Halbuki o düşünce ve beyin olarak çoktan bu geçişi tamamlamıştı. Bunu yaptığı çalışmalardan ve lgbt hareketinde önde gelen bi aktivist olmasından anlayabiliyoruz.

İlk Trans Erkek örgütlenmesi olan Voltrans Trans Erkek İnisiyatifi'ni kurmuştur.
Lambdaistanbul'da da gönüllülük yapıp LGBT Danışma Hattı'nın kurulumu ve ilk yılları ile Eşcinsellerin ve Biseksüellerin Sorunlarıaraştırmasında da çalışmıştır. Kaos GL Derneği'ne 2002'de attığı samimi ve sıcak kanlı maili ile tüm bu aktivist yaşamın başlangıcını yapmıştır. Ayrıca, ağırlıklı olarak çocuklukta yaşanan cinsel istismar ve tecavüzden hayatta kalanlara hitap eden Cinsel İstismardan Hayatta Kaldım ve başından geçenleri yazdığı Hikayeci adlı iki blog yönetiyordu. Hikayeci blogunda Diren Ali Bey yazısında artık Ali olarak çağırılmak istediğini dile getiriyordu. Kendisini Ali olarak tanıyan ve kabul edenlerin arasında mutlu ve huzurlu oluşundan bahsediyor. Yazılarında erkekliği, erkek olmayı ve dolayısıyla hem ataerkiyi hem de ikili cinsiyet sistemini feminist ve lgbt hareket içerisinde sorguladı. Feminist bakışaçısı ile Cin Ayşe ve Amargi dergilerine de çeviri ve yazılarıyla katkıda bulundu.Trans-feminizm konularında yazılar yazıp interseks konusunu konuşabilmiştir. Türkiye’de interseks hareketinin oluşmasına büyük katkıda bulundu.İnterseks konusunu önemsedi ve üzerine düşünüp tartıştı. Queer camiada biyolojik erkek/kadın yerine na-trans, biyolojik aile yerine sevgi bağıyla kurulmuş aile/seçilmiş aile cinsel şiddet alanında kullanılması için, ensestin tersi olan karşılıklı rıza olmadan kan bağından kişilerin cinsel eylemi gibi önemli alternatif kavram ve açıklamaları lügatımıza kazandıran kişidir. Dokunmayı, dokunulmayı, sarılmayı, sevişmeyi çok severdi, ama bedeniyle ruhu arası uzunca bir dönem iyi olamadı. Klasik sevişmeden, kurumlaşmış çift ilişkilerine kadar her şeyi, dilde ve pratikte sorguladı, analiz etti.
 
Hayatına kendisiyle kavga ettiği zamanlardan arta kalan vakitlerinde bu kadar şeyi sığdırabilen bir insanın Lgbt'lerin sağlık imkanlarından yararlanırken yaşadığı zorlukların ayıbı olarak aramızdan ayrılmayı hiçbir zaman hak etmeyecek birisiydi. Öncelikle öteki olmayı en az Ali kadar iyi bilenlerin ve hepimizin başı sağ olsun...

Blogger Witget