10 Şub 2014

Büyük



Dışarıda hava karardı. Odanın içindeyse kısmen direnen soluk renkli bir lamba var. Bense bir koltuk üzerinde ne kadar hareketsiz kalınır konulu anlamsız ve bir o kadar da sıkıcı bir çalışma içindeyim. İçerideki duman birbiri ardına körüklenen sigaralardan mütevellit ve ben buna inat gözlerimi de hiç açmıyorum. Arkada fon müziği olarak İspanyol bir adam doğal olarak İspanyolca bir şarkı söylüyor. Ne dediğini anlamıyorken bile sevdim ben bu İspanyolu ama İspanyolca öğrenmenin yeri değil henüz. Bir şarkı İspanyolca olup içinde senin anlayacağın en ufak bir şey bulunmazken bile seni ağlatabiliyorsa durum vahim demektir. Ağlarken aynı zamanda kendi kendine konuşmaya başlamışsan durum daha da vahim demektir.

Hayatın kaçta kaçı kendi kendini kandırmalardan ibaret acaba, yüzde bu kadarında uyuyup yüzde şu kadarında yemek yerken biz yüzde kaçında kendimize yalanlar söyleyip bir yanımız yıkılırken diğer yanımız onu tutmaya çalışıyoruz? Sonra da bu tutmalar bir fayda vermeyince artık tutulan ve tutan olarak beraber aynı uçuruma yuvarlanıyoruz. Kaçımız dibini görmeye çalıştı şişelerin, içki masalarının anlamsızlığında giden sevdalara bayatlamış mezeler tadında şiirler yazdı? Hangimiz şarkılar söyledi her nakaratına elinden uçurduğu güvercinini saklayarak?

Hayat büyüdükçe acımasız, giderek daha az yanlış, daha çok doğru götürüyor. Bazen yapılan doğrulara çok yazık oluyor. Oysa ben geride kalanları özlüyorum. Bir küçük plastik topun peşinden koşmayı. Yara bere içindeki zayıf ve kirli bacaklarımı, hayatın sadece oturduğumuz mahalleden ibaret olduğunu sandığım zamanları özlüyorum. Kimseyi aldatmadığım ve kimsenin de beni aldatmadığı zamanları…
Hayat büyüdükçe acımasız, artık bacaklarım daha kalın ve yarasız ama daha derin yaralarım var yüreğimde ve büyüyünce geçmiyorlar. İçime gittikçe daha çok şey saplanıyor ve bunları çekip çıkarmaya bir tane cımbız yetmiyor.

 

Dışarıda hava karardı. Odanın içinde ise kısmen direnen soluk renkli bir lamba var. Bense bir koltuk üzerinde ne kadar hareketsiz kalınır konulu anlamsız ve bir o kadar da sıkıcı bir çalışma içindeyim. İçerideki duman birbiri ardına körüklenen sigaralardan mütevellit ve ben buna inat gözlerimi de hiç açmıyorum. Gözyaşlarımı görmüyorum…

 
Kendine yalanlar söyle, mutlu ol...

3 Şub 2014

Soğuk


Biraz erken oldu farkındayım ama sana dair yazmak geldi içimden. Biliyor musun, kalbimden sonra aklım da bölündü oda oda. Gün içinde vaktimin çoğunu geçirdiğim bir oda var, kocaman bir salon. Orada bütün gün seninleyim sanıyorum, ama sonradan anlıyorum bütün gün yokluğunla beraber olduğumu.


Biliyorsun, sonbaharları ölüm mevsimi olarak nitelerim ve sevmem. Bu yazıyı da sonbahar psikolojisiyle yazıyorum, zaten havalar da soğuk… Kapalı havalarda yağmur camlara çarpıyor, bazen o camlarda silüetini görüyorum, koşuyorum ama yetişemiyorum. Pencereden süzülürken yağmur damlaları, benim de gözyaşlarım süzülüyor yanaklarımdan. Bedenim titriyor, çok üşüyorum…


Gelip de beni ısıtmanı bekliyorum, unutuyorum o odada yokluğunla beraber olduğumu. Mecbur kalkıyorum yerimden, ısınmak için kalorifere sarılıyorum sanki sana sarılırmışcasına. Burnuma güzel kokular geliyor, sahi bu senin parfümün mü yoksa? Seni hiç görmedim üzerine parfüm sıkarken. Neyse, kalktığım köşeye geri dönüyorum, simsiyahlarla kaplı o soğuk duvar parçasına… Oturuyorum, yer altından sızmakta olan petrol gibi içimi sızlatan bir şey var.


Nedensizlik kurcalıyor kafamı, bu yaşadıklarımın bir anlamı olmalı diyorum, aklım karşı çıkıyor. Ben onunla savaşırken hava da kendini siyaha teslim ediyor. Boğuluyorum karanlıklarda, yanımda yok... Elimi uzatıyorum boşluğa düşen elimi yine kendim tutuyorum. Geceye akıyor yokluğunla cezalandırılmış zavallı gözyaşlarım. Yorgun düşüyorum, çiçeklerle değil de acıyla süslenmiş hayata. Ama asıl canımı acıtan ne biliyor musun? Tanrının, bizi farklı zamanlarda farklı hayatlara göndermiş olması. Senin cennette, benimse hayattaki cehennemde olmam. Fani hayatta kısacık bir hayat yaşamış olsan dahi orada mutlusundur belki. Ama bil ki; bu fani hayatta ben her gün yokluğunla ölüyorum. Hadi ne duruyorsun, bizi öldüren hayata kaldıralım kadehlerimizi! Kim bilir belki bu sonbahar var oluruz...

 
Blogger Witget