23 Tem 2013

Sessizlik

Hafif kumral her zaman iyidir ;)


Paylaşmak istediğim bir sıkıntım var sadece. İçimi dökmek istedim ben de. Aslında bu anlık bir şey de değil. Hayatım boyunca benimle beraber olan bir sıkıntı. Bilmem kimler okur bunu, kimlerin ilgisini çekebilirim ama... Neyse ben konuya gireyim. Siz de bilirsiniz ki insanlar türlü türlüdür. Bir arada olmamızın sebebidir aslında bu çeşitlilik. Farkında olmasak da bizi sıkı sıkıya kenetler, uyum içinde yaşamamızı sağlar farklılıklarımız. Ama bir özellik vardır ki insanlar bundan şikayet etmeden duramaz, adeta kabullenemezler: Sessizlik.
Sizin de büyük ihtimal anlamış olduğunuz gibi ben, her ortamda mutlaka bir tane bulunan, sessiz, sakin, içine kapanık insanlardan biriyim. En yakın arkadaş(lar)ım ve ailem dışında kimse hayatımda neler olup bittiğinden haberdar değildir. Hatta ailem bile bilmesi gerektiği kadarını bilirler. Sorsanız cevap veremezler hakkımda herhangi bir soruya. Gizemli olduğumu söylersem eğer size, bütün bu durumu olabilecek en çekici ve en güzel haliyle tanımlamış olurum. Çünkü bunun dışında kullanabileceğim tüm tanımlar genelde insanların benden uzaklaşmasına sebep olabilecek tanımlardır. Ben anlatmasam da kendimi insanlar zamanla tanıdıkça uzaklaşıyor genelde zaten. Ben kendime alışmayı becerdim. Ama aynı performansı etrafımdakiler sergileyemiyor.



Kimsenin bana katlanmasını beklemiyorum yanlış anlamayın. Ben zamana ihtiyacı olan biriyim. Gel gelelim insanlar çok aceleci. Çabucak tüketip yaşanabilecek her şeyi bir anda yaşamak, konuşulabilecek her şeyi hemen konuşmak istiyorlar. Ben ve benim gibi insanların sadece sabra ihtiyaçları var. Bunları yazıyorum çünkü internette forum sitelerinde olsun, sözlüklerde olsun sessiz insanlardan yakınılıyor. Bazıları uzak durulması gereken tip olarak tanımlıyor bizi, bazıları sıkıcılığımızdan bahsediyor. Hâlbuki biz bu hayatın belki çekilmez, belki anlaşılmaz ama gerekli olan kısmıyız. Ortamda konuşan birisi varsa onu dinleyen biri de olmalıdır. Çok konuşan birisi benim suskunluğumdan dert yandığı zaman, ben hep onun "dinleyememe"sine üzülmüşümdür. Dinlememek demek bencillik demektir. Dinlemeyen insan sadece kendinden bahseder durur. Acaba hiç bir sorununuzdan bahsederken çözüm arayışınıza katılmayan sözünüzü kesip "Hıı.. Öyle mi?" deyip geçen hemen sonra kendi hayatından bahsetmeye koyulan bir arkadaşınız oldu mu? Olmasın. Eğer karşınızdaki insan sizi dinliyorsa değer veriyor demektir. O kadar bile değilse saygı duyuyor demektir. Ben sadece şunu merak ediyorum keşke bir cevap veren çıksa, neden konuşmuyor olmamız bir sorun? Neden dinliyor olmamızın bir anlamı yok?



Hayatım boyunca suskun bir insan olduğumdan ötürü kendimi suçlu hissettim, suçlu hissettirdiler. Ama şimdi böyle değil ben kim olduğumla gurur duyuyorum. Ve benim gibi insanlara karşı bir parça anlayış istiyorum. Bu kadar.

Sloganım Yok...



Şimdi ne desem sana boşuna, ne yazsam anlamsız.
Sustuğum kadar sen olmuşum, yuttuğum kadar ben
Silip duruyorum tüm dillerden veda sözcüklerini
Gözümü kapatıp sensiz hayaller kuruyorum durmaksızın,

Olmuyor…

 
Yüreğim bu kadar sen olmuşken başka türlüsü düşünülmüyor
Ne yana baksam dolunay, ne yana dokunsam ay ışığı
Caddeleri bölen sokaklarda saklı mor menekşe saksıları
İçinden gözlerin keşen şarkılar kulaklarımda
Ihlamur kokusuna bulanmış notalarımın arasında

Bitmesin…

 
Uzakta ama canımda kal
Parmaklarım olmasa da kelimelerim dokunsun şakaklarına
Bir kelebek misali her sabah gözlerine konayım
Susayım, susayım kirpiklerinde soluklanayım
Ve bazen düşlerini bölen gecenin ortasında
Ruh olup dualarına sarılayım

Unutma.. artık sen sadece senin değilsin,
Kanatlarında yeşili gizlemiş kelebeğinsin…


24 Ekim 2010

5 Tem 2013

Sevgi mi, Ticaret mi ?



Şu sıralar evde alışık olmadığımdan daha fazla vakit geçiriyorum. Bu zaman zarfında da ufak çaplı romiyoda vakit geçirirken aklıma bir soru uzunları yakıp tecavüz ediyor.  Sizinle paylaşayım istedim ben de. Minik bi sorum var belki biraz da cevabı içinde olan türden.


Birisinin gözlerinde kendini gördüğünde, onunda senin gözlerinde kendisini görmesini beklemek,
Elini tuttuğunda onun kalbinin de senin gibi çarpmasını beklemek, aşkından yanıp tutuşurken onun seni özlemesini istemek, senin onu sevdiğin kadar seni sevmesini, senin ilgi gösterdiğin kadar (bazen daha fazla) ilgi beklemek,
Bazen de onun için yanıp tutuşurken onun kül olmasını beklemek,

 
Sevgi midir, Ticaret midir?

DN: Verdiğin bir şeyin karşılığını istemek ticaretin temelinde bulunan bir olgu değil mi?

4 Tem 2013

masum olmayana son dakika gelen kelimelerimle eklediğim minik bir post


---> devamı



Ve soyu sopu belli olmayan acılarıma mahkum oluyorum. Her adın anıldığında tekrar tekrar peydahlanıyor kalabalık ortasında kimsesizliğim. Kürtajla alıyorum hayallerimi.

Anlıyor musun beni?

Kürtaj uyguluyorum düşlerime, hayallerime, sevinçlerime. Yani senden bana gelen her şeyi! Çünkü tek başıma bakamam, sonu ''biz'' olmayan hayal ceninlerine... Büyütemem sen yokken onları. Evet! En iyisi öldürmek onları. Yüreğimin yaşına bakmadan öldürmek! Bak öldürüyorum ümitlerimizi! Evet, katili oluyorum ''bizim''. Bizi öldürüyorum, kendimi senden soyutlayarak. Müşterek kurduğumuz dünyanın tek vatandaşı olarak yaşıyorum sonra: Dünyamdan atıyorum ve gidiyorsun sen! Kendine başka cennet bulan bir melek gibi. Bu gidişin kanatsız olacak ama bilesin, şimdi lütfen yüreğimde doldurduğun yeri terk et ve git. Sakın ardına dönüp bakma. Gitmeyip kendine ihanet etmeni istemem. Sonucunda mutsuz olan ben olsam da bunu istemem. Şimdi hoşça kalıyorum.

Sakın beni düşünüp merak etme(işaretsiz bir noktalama)

Masum Değiliz... Hiçbirimiz...


Ne ağır bir yük değil mi? Bir insanın sorumluluğunu almak. Sevgiyi taşıyabilmek sorumluluk ister.

Eş olabilmek için evlenmek gerekmiyor, aynı çatı altında yaşamanın eş olabilmenin şartı olmadığı gibi… Her gece aynı yastığa birlikte baş koymak da gerekmiyor eş olabilmek için. Dünyada en sevdiğin insanın da eşin olması gerekmiyor.

Eş olabilmek sorumluluk taşıyabilmek. Aynı yolda yürüyebilmek. O yolda yürürken sevgiyi sırtlarsın omuzlarına. Yalnız olmadığını bilirsin. Düşeceğin zaman bir elin sana uzanacağını bilirsin. Bir limanın olduğunu bilirsin her zaman, sığınabileceğin, ama hep gemi olmazsın yeri gelir sen de liman olursun eşine. Bilginle değil, sevginle kucaklarsın onu…

*
İşin farklı olur eşinle. Okuduğun kitaplar farklı olur. Bazen dinlediğin müzikler de konuştuğun insanlar farklıdır. Yaşanan yalnızlıklar farklıdır. Senin eşini özel yapan belki bu farklılıklardır.
Eşinle sadece aynı yolda yürürsün, tüm farklılıklara rağmen. Onunla ayrı dünyaları paylaşırsın.
Eş olmak paylaşmaktır.Yalnızlığın ayırdığı duvara kadar…

*
Gün içinde ruhunun coşku ile dolduğu bir anda aklına geliverir eşin, arayıp paylaşmak istersin ruhunu. O coşkudan ona da vermek istersin. Tıpkı hayatının zor bir dönemecinde eşinin senin yanında olduğunu bilmek gibi…
Gücünün tükendiği anlarda ondan güç almak gibi…
Elinden tutabilmek gibi…

Eşin düşünce hatırına,i çine huzur dolar. Çünkü sen eşini bulmuşsundur. Sen evrende kendine ayrılmış boşluğu doldurabilmişsindir. Eşin senin aynandır. Kendini daha kendin gibi görürsün ona baktıkça. Karmaşık düşünceler içinde boğulmazsın. Sen eşinle büyürsün. Ruhunu zenginleştirirsin onunla. Eşin seni kendine güvenen bir insan olduğun için değil, sen olduğun için seni sever. Sevginin bu türden koşulları asla olmaz.

-Sahiplenemezsin eşine.Kimse kimsenin sahibi olamaz bu evrende. Sen sadece onun eşisin.Sana eşlik eden kişi o hayat yolunda.



Eş demekle neyi kastettiğimi anlayabiliyor musun?



Ne isterdim biliyor musun?

#Seninle birlikteyken yürümeyi, yatak odasının dışına çıkmayı, arada bir sinemaya gitmeyi, ağzından bir çift tatlı söz duymuş olabilmeyi….

#İlişkimizin(!) yatak odasının içine hapsolmamasını…

#Yaşadığım psikolojik sorunlarda yanımda olduğunu bilmeyi, senden yardım isteyebilmeyi, sorunlarımı aşmam ya da yüzleşebilmem için bana yardım etmeni, cesaret vermeni…

#Seninle bir kere tatile gidebilmiş olmayı, senin beni yanında istemediğin tatilde birlikte olabilmeyi…

#Babam ameliyatta iken ilk telefonu senden almayı, korkuma, tedirginliğime ortak olabilmeni…

#Gün içerisinde durup dururken beni öylesine aramanı, bir sebep için değil, öylesine aramanı…

#Sana gönderdiğim sevgi mesajlarını silip sessiz kalmamış olmanı. Sana değer veriyorum dediğimde “ben de sana" diyebilmeni… “Sana değer veriyorum" u saflığımı yitirdikten, sevgimi öldürdükten sonra, az önce söylememiş olmanı…

çok geç

#Hasta olduğunda ilk beni aramanı, koşarak senin yanına gelmeyi, başında bekleyebilmeyi, elimden gelen her şeyi yapabilmeyi…

#Birlikte hayal kurabilmeyi…

#Seninle içinde biz olan sözcükler kullanabilmeyi…

#Sergimde seni görebilmeyi, en azından izlediğini bilebilmeyi…

#Annen hastalandığında acına ortak olabilmeyi, birlikte ağlayabilmeyi.

#Beni ailene “arkadaşım, dostum" diye tanıtmış olmanı…

#O gün, ben Bursa'ya gidiyorum dediğimde “Gitme sana ihtiyacım olacak" diyebilmiş olmanı

#Koca bir ay boyunca beni bi' kereden fazla aramış olmanı… O bir kere aradığında beni sadece cinsel paylaşım için çağırmamış olmanı. Senin evine geldiğim o gece kafam karmakarışık iken konuşmaya ihtiyacım var iken bana cinsel olarak yaklaşmamış olmanı. “Beni buraya özlediği için mi çağırdı yoksa sadece cinsellik için mi?" sorusunu kendime sormamış olabilmeyi.

#İzmir'e yeni gelmişken sorunlarla beni yalnız bırakmamış olmanı. Var olan cinsel problemimde bana yardımcı olmanı. Bunu ikimizin bir sorunu olarak görebilmiş olmanı. En azından bu konu hakkında konuşabilmiş olmayı…

#Beni bir kere dudaklarımdan öpmüş olmanı…

#Sonradan tekrar ilişkiye başladığımızda bir şeyleri azıcık düzeltebilmiş olabilmeyi, daha sık görüşebilmeyi…

#Beni birlikte olduğumuz süre içinde hayatına sokabilmiş olmanı…

ve


Bütün bunların ağırlığı altında ezilmemiş olabilmeyi, saflığımı yitirmemiş olabilmeyi ama geç artık…

Eller günahkar
Diller günahkar
Bir çağ yangını bu bütün
Masum değiliz hiçbirimiz!

 
 
                                                                                                                          Minik bir ek için    ---->

3 Tem 2013

Queer Tatil Part l


Selam geydeşlerim...

Bugün pride hakkında yazılar takıldı sürekli gözüme bastırmıştım tekrardan bi keşkelere sarılır oldum. Bu durumu fazla uzatmamak için de ötelediğim ve önceki yazımda da bahsettiğim konuyu yazmak için öne çektim. (çekemiyorum napim)


Aslında aklımda tek tatil eğlencesi vardı anlatmak için ama pride'a katılım gösteremediğim için kendimi Kuşada'sına atmıştım onda da anlatılacak konular oluştu. İkisini bu yazıya sığdurmaya çalışacağım, ama şimdiden belirteyim ki uzun olacak hazır olun. (gevezeliğime bahane buluyorum)


Öncelikle yaklaşık 2 3 hafta önce gittiğim Urla'dan bahsetmek istiyorum. Haziranın sonu gibi kalmalı bi plan yapmıştık tee öncelerden tebi benim kesin değildi o zamanlar malum muamma bi pride meselem vardı neyse onun öncesinde de atıştırmalık bi şeyler yapalım dedik. Neresi olsun diye düşünürken tüm yakın çevremizi dökdük ortaya gidilenler hakkında fikirler alındı. Bu aşamada ne kadar sürtük(gezmesini seven şahıs) bir grup olduğumuzu anladım. Gitmediğimiz bi Urla kalmış. Sineğim fahri organizatör olduğundan ve şuh diksiyonuyla mekanları araştırmaya başladı orada ve bize güzel cüzzi bi mekan ayarladı. TCDD Kampına gittik bilen bilir. Konakta ellerde boyozlar gevrekler buluştuk arkadaşın arabasıyla gideceğiz. Bu arada atlamadan belirteyim Urlaya gittiğim grup 4 lezbiyen ve 1 Amorf'tan oluşuyordu. Arabaya atladığımız gibi şarkılar açıldı sabahın köründe tek hareketli araba bizimkiydi sanırım. Samimi minik bir arkadaş grubuyla özgürlük elimizde seyahat etmek her zaman hoşuma gitmiştir ve hayal etmişimdir. Yarım yamalak yol bilgimizle bir yerlere geldik atıştırmalık alışveriş için durduğumuz marketin yanında çok sevimli bir golden vardı sahibi olan amca da pek sıcakkanlıydı. Birikmişlik sevgimi goldena oracıkta verdim, memnun kalmış olacak ki hayvancağız ardımdan havladı öpücük gönderdim, vedalaştık ve yolumuza devam ettik. Müzik yine açık benim kol dışarıda rüzgarla dans ediyor. Bazı müzikler rüzgarla iyi gidiyor... Öyle böyle kahkaha cümbüş gülüş geldik biz kampımıza. Günübirlikçi girişini gördük hemen park ettik. Keşke günübirlikçiler için ayrı giriş ayarlarken de bi de otopark ayarlayabilselerdi. Pek kalabalık değildi sadece bi kaç aile vardı biz gittiğimizde. Fotolarını çok incelemesem de  kaydırak yoktur diye düşünmüştüm ama bi baktım ki köşede sarı mı sarı uzun mu uzun eğimli mi eğimli bi kaydırak bana bakıyor orada sevinç çıplığımı saldım gitti. Havlular serildi şemsiyeler ayarlandı güneşin tepemizde olmasına az kalmıştı kremler yağlar tamamlandı ve herkes poposu havada uzanıyordu tabi şezlonglar dip dibe dedikoduya devam. Etrafta kesecek potansiyel olmayınca biz dedikodu yapıyoruz genelde.


Bi güzel vücut ateşimizi yükselttik hazırız dedik denize doğru yol aldık. Onun hakkında da bilgi vermek gerekirse dubalar çok yakındı bize yani deniz kısa mesafede derinleşiyordu ki zaten plaj yoktu beton bi yükseklikten adım attığımızda dizimizi buluyordu derinlik. En başta sunduğumuz seçenekler arasında Urlanın seçilmesinin bi nedeni de suyunun fazla soğuk olmamasıydı, ama kim dediyse halt etmiş irkilmeyen bölgem kalmadı dizimden yukarı bi şey beni yoklamaya başladı saç diplerimde hissettiğimde ise içimdeki Yıldız Tilbe dışarı vurmuştu. Her neyse balıklama daldım kendime geldim tepemdeki güneşin sıcaklığıyla da alıştım. Boy sorunu olan ve yüzmeyi bilmeyen iki arkadaşı kıyıda çimmeleri için bıraktık diğerleriyle dubalara kadar gittik hatta yetmedi bi o akdar daha gidip denizin ortasına yüzen iskele yapmışlar orada yarım saat filan güneşlendik ve dinlendik sonra geriye yüzdük. Hepimiz iyi efor sarfettik o arada zaten. Günde 2-3 kere yapsak bu yolu piiii...
Yorgunluğumuzu şezlonglarda tekrar uzanarak attıktan sonra bir kaç atıştırma ve 2 birayı da yanına katık ederekçıkardık. İlk bira yemekle gitti diğeri ise dahi fikrim ile diz seviyesinde içtik bedenler sıcak bira ve ayakların soğukta olması mikimmil keyif vericiydi. Yemekler hazmedilince alkoller de bitince hazır denizdeyken dayanamadım tekrar daldım çıktım sonra kayağa binmediğim aklıma geldi ve bi kaç kişiyi de yanıma katarak doğru kaydırak sırasına girdim sıra bana geldiğimde ardımda bi yakışıklı ben daha iyi kayayım diye kaydırağa su atıyordu ona tişikkirimi ederken kendimi denizde buldum bile. Bunu bi kaç kere daha tekrarladıktan sonra kampın diğer ucundaki iskeleden yüzen iskeleye tekrar bi tur attım geldim.(buradan da anlaşılacağı üzere yüzmesini ve suyu çoook seviyorum)


Yüzme faslı bu şekilde bittikten sonra şezlongta saatlerce uzanmalar başladı. Ben de bu saatler birinde yandım ama tam hatırlamıyorum uyuyordum(!) Kendimize geldiğimizde bizim arkamızda benim kesiştiğim önümüzde ise kızların kesiştiği birisi vardı. Benimki hakkında fikirler ortaya atıldı, gey, bisex ve en sonunda hetero olduk. Temiz yüzlü iyi vücutlu da anacım o kasıntılığı yanlış yerde yapıyorsun. Beach Clubta değiliz nitekim. İlerleyen zamanlarda arkamdan kalkıp önüme sereserpe uzanmıştı iki göz banyosu yaptım ben de bahaneyle. Benimki bakışmayla kalırken kızlar boş durmadı tebi önümüzdeki sereserpe uzanan iki taşa yazmaya başladılar bronz ten ve incecik belleri vardı hatunların tekinin platin sarısı saçları teniyle ve bikinisiyle iyi gitmişti. Ben bu yorumları yaparken yanımdaki yorumlara kulak verince kadınlardan bi kere daha irite oldum (lol) majorlar minörler amanım südyen bedeni  bla bla... Arkadaşın teki gitti konuşacağım diye adı Manavcı Riri olsun. Kızıl saçlı esmer asimetrik kesimle Rihanna'nın belli bi dönemdeki halini andırdığı için. Ki bunu sadece biz değil dışarıda beraber yürüken laf atan erkekler de düşünüyor. Çakma sarı bacıyla konuştu saçtan açmış konuyu beraber yüzelime getirmiş oradan. Tebi küçük bi ayrıntı var yüzmeyi bilip korkan birisidir kendisi, bu küçük ayrıntıyı dile getirdiğimizde kahkahalar havada uçuştu (lol) Sonuç olarak bizimkisi timsah gibi yüzüyormuş izlenimi vererek kızları kesiyordu denizden en son, ama kızların hiç denize girmeye niyetleri yoktu bütün gün uzandılar. Aslında her şeye niyetleri açık bir hatuna benziyorlardı. Keza bizim kızlara attıkları bakışlar ve giderken görüşrüz demeleri kişilikleri hakkında fikir edindiriyor ister istemez. Bi de şu kadın milletinin beğenilmeye dayanamamaları ne olacak anacım. Kadınlar bile beğeniyor edasıyla salınması plajda anlam veremiyorum. Neden biz de öyle şeyler olmuyor erkekler bile beğeniyor beni diye gerinen bi adam göremezsiniz toplumumuzda... Neyse onlar da gitti kaldık yine baş başa kampın yukarısında bulunan ayrı yemek yenilebilen ve çay servisinin yapıldığı küçük bi yer vardı oraya gittik çaylar içildi telefonlar şarj edildi ve 1 saat de masa tenisi oynanıldı. Kadınların hepsi benden iyi oynuyorlar ayar oldum orada bıraktım ben de iyi olduğum şeyi yaptım fotoğraf çektirdim... Aramızda bi fotoğrafçı ve  pro makinesi olan olunca malzememi konuşturayım dedim. Potre fotolar çekindim bol bol hala elime ulaşmasalar da.


Bunun yataktaki halini düşünün :) 
Yenilip içildi duşlar alındı çantalar hazırlandı üstler de değişip son rötuşlarımızı da yaptıktan sonra malum günübirlikçi trafiğine kalmadan dönelim diye erken çıktık az yola. Trafikte yine dikkatleri çektik playlistimiz ve kınaya gitmiş görümce-eltiler gibi döktürmemizle. Bi bakmışız gelmişiz biz olunca ayaküstü plan yapıp tek yaşayan bir arkadaşın evine gittik hiçbirimiz çantalarımızı takamıyorduk çünkü yanık tende çanta durmuyordu! Eve girdiğimizde herkes üstündekilerden kurtuldu ev bi de küçük 5 kişi popomuzu sırtımız değmeden koyacğığımız bir yer arıyorduk. Lakin öyle bi yerin olmadığını anladığımızda küçük bi kanepede 3 kişi uzanırken bulduk kendimizi. 2 kadın ve ben tek kanepede şezlongvarı uzanınca ortaya değişik kareler çıktı fotolara baktıkça kopuyorum. Tatile gelemeyen bi arkadaş aradı hızır gibi direkt ondan yanık kremi istedik. Kız yakındaydı zaten, hemen gelip bi güzel kremledi beni fal bakan teyzeler benim kadar duacısı olamamıştır kıza (lol)
Benim kremlenmem çok olağan oldu da 3 leze üstsüzken krem sürmek ve acılarına dayanamadıkları için aynı anda sürmek pek eğlenceliydi. Balık istifi gibi 3ünü yan yana serdikten sonra bi güzel unladık parladı bizimkiler. Tebi yan yana üstsüz uzanan kadınlar arasındaki dedikoduyu az tahmin edebilirsiniz bi de aralarında aydınlıkta soyunmaktan çekinenleri varsa gullüm fenaydı o yatakta. Daha da eğlenmek için kremle sırtlarına "diren İzmir" yazdık. Çünkü tam o vakitte millet balkonunda tencere tava çalıyordu. Kırmızı zeminde beyaz krem de pek hoş durdu. Hemen fotoladım ama burada paylaşamıyorum maluk yoksa fenomen olacak bi fotoğraf çekmiştim. Femen'in Türk versiyonu (lol)



Kremlenmeler de bitti ateşimiz alındı arkadaşın evindeki klasik ve elektro gitarla kurtlar da atıldı bi güzel. (sineğimle itinayla evlere gidip milleti eğlendiriyoruz) Sonrasında iş vedalaşmaya geldi sarılmadan sonradan görme elit kokonalar gibi uzaktan öpüştük ve herkes kendi aracına binip evine gitti. Eve vardığımda saat geceyarısıydı. Duş alırken uyuyacaktım o yorgunluğumun üstüne de canımın acıması engel oluyordu.

Umarım bu zamanlarımızı da görebiliriz.



Kuzularım yaa yazının girişinde Kuşadasını da anlatacağım dedim ama bu Urla macesarı bile gevezeliğim yüzünden uzun sürdü. Bu yüzden Adayı da başka bi yazımda anlatırım diye bu yazıyı ikiye böleceğim. Arayı fazla açmayacağım merak etmeyin. Böyle günlük dille blogumda gevezelik yapmak hoşuma gitti şu aralar  :))
Blogger Witget