29 Kas 2013

Hoş(t)Çakal




Manasına her zaman dikkat etmeden dilimize sakız ettiğimiz kelimelerdendir hoşçakal. Her telefon görüşmesinden ya da her selamlaşmadan sonra basitçe hoşçakal der vedalaşırız. ”E ne var bunda? Konuştuk görüşürüz, hoşçakal dedik ayrıldık, ne bekliyorsun?”
Ben bir şey beklemiyorum aslında, bu kelimeyi söylerken sen ondan bir şey bekliyorsun ama farkında değilsin… Ayrılıkta son kelime hep ne olur? Hoşçakal. Eskiden bir kağıda yazılırdı, sonra Messenger, e-mail, sms derken şimdi son trend WhatsApp yoluyla basitçe yazılmış bir hoşçakal her şeyi bitiriveriyor bir çırpıda.

Ayrılıyorsun, onu yarım bırakıyorsun ve hoşçakal diyorsun ondan hoşça kalmasını bekliyorsun. Hoşluk mu bıraktın insanda öyle olmasını bekliyorsun? Bitirdin, ömrünü yedin, saçlarını ağarttın, kalbini ağrıttın, bin bir dert verdin ondan sonra hoşça kal! Ayrılık yaşamış birisiyle konuşun size dert yanacak, “bir hoşçakal bile demedi.” Arkadaşım sen hoş kalacak mıydın deseydi? Bir düşün allasen kelimenin sana gelişini, dalga geçer gibi, ya ben seni ortada bırakıyorum ama sen takma hoşça kal.

Bu arada baktığım açıyı hemen değiştirebilirim: Her şey buraya kadarmış bitti artık, hoşçakal. Birbirimizi üzdük evet ama daha fazla yıpratma kendini lütfen hoşça kal, sen çok hoş bir insansın ve hep hoş kal. Örneklerle çoğaltabilirim ama bunları yazıyorken bir yandan da kendimi yiyorum, yahu üzülüyorum zaten bir de o üzüntü beni maymuna çevirmiş, daha aylarca yaratık gibi gezerim ortalıkta nasıl hoş kalayım! Yok valla siz ne düşünürsünüz bilmem ama ben bu kelimeye tek açıdan bakıyorum ve hiç haz etmiyorum.
Ayrılıklarınızın bile daha anlamlı kelimelerle gerçekleşeceği ilişkiler yaşamanızı diliyorum.

8 Kas 2013

Son İstasyon




Genç adam, elini trenin bir türlü açılmayan camında gezdiriyor, camı açmanın, içerideki sevdiğine son bir kez daha dokunmanın yolunu arıyordu. Sevdiği de içeride pencereyi açmak için uğraşıyordu ama sonuç hüsrandı. İkisi de camı kırmamak için zor tutuyorlardı kendilerini. En sonunda açılmayacağını anlayarak pes ettiler.

İçerideki adam, sevdiğine bakıp ağlıyordu. Arkada kalan adam bakamıyordu. Kaçırıyordu gözlerini. Adam trenin gideceği yöne baktı. Gittikçe belirsizleşen tren yolunun ucunda dağı delip geçen tüneli gördü. Dağ olanca heybetiyle yükseliyordu, fakat bu tünel çiziyordu dağın karizmasını. Bu tünel bu dağı delip geçiyordu ama onların aşkı engelleri aşacak bir tünel bulamamıştı. Bir yandan o dağın ardını bir yandan sevdiği olmadan yaşayacağı günleri düşünüyordu. Birazdan tren hızlanıp gidecek o dağın ardına geçecekti. O, ne kadar koşsa da yetişemeyecekti. Ne kadar çabalasa da aşamayacaktı o dağı ve göremeyecekti ardını. O, artık dağın bu tarafında sevdiği olmadan yaşayacak, onsuz sabahlara uyanacaktı. Onsuz uyanacağı günleri düşünürken ne yapacağını bilemedi. Kalbi sıkışır gibi oldu... Ne aradığını bilmeden ceplerini yokladı. Dudakları da istemsiz kımıldadı. Yüzündeki sakallar susuz kalmış toprakları andırıyordu. Gözünden düşecek yaşları en çok onlar bekliyor olmalıydı.

İstasyonda trene ondan başka el sallayacak kimse yoktu. Trenin kapıları çoktan kapanmıştı ve hareket anına çok az kalmıştı. Şu aksi cam da açılmıyordu. Bir aşkın önünde bu kadar çok engel olabilir miydi? Adam boşalmak için hazır bekleyen gözlerinin musluğunu açmamaya dikkat ederek başını trenin geldiği yöne çevirdi. İstasyonun hemen yanında başlayan gül bahçelerini gördü. Güller karanlığa rağmen bir yıldız gibi parıldıyorlardı. Kafasını çevirdi tünelin aşıp geçtiği dağı gördü.

O, şimdi güzel günlerle karanlık günlerin tam orta yerindeydi. Sevdiği, tüneli geçip gidecek o ise karanlık istasyonda tek başına kalacaktı. Adam trendeki sevdiğine bakabildiğinde onun bir şeyler söylemeye çalıştığını fark etti. Cama yapışmış bir şeyler söylüyordu. Gözyaşları camdan aşağı akıyordu. Aradaki cam adamın duymasına engel oluyordu, ne diyordu anlamıyordu. İçerideki adam yavaş yavaş tekrar etti. Adam gözlerini dikip dudaklarını okumaya çalıştı.

...



Adam “ben de ben de” diyebildi. Kelimeler, kurumuş ve yutkunmakta zorluk yaşadığı boğazından çok güç çıkmıştı.

Adam ne yapacağını bilemez haldeyken bir an saatine baktı. Trenin kalkmasına üç dakika vardı. Adam son bir şeyler söylemek istiyordu. Son bir kere dokunmak istiyordu. Pencerenin bir parmak kadar olan boşluğuna iki parmağını uzattı. Sevdiğinin iki parmağıyla buluştu parmakları. Adam, eski günlerde sevdiğiyle buluştuğunda ayrılık vakti yaklaşırken ve'lerle başlayan uzun uzun kurduğu cümleleri hatırladı ve her ve'de ayrılık gecikirdi. Bu kez gecikmeyeceğini bile bile aynısını yapmaya karar verdi. Ağlamayı da göze alarak sesini duyurmak için bağırmaya başladı.

-Gidiyorsun ve yarın güneş sensiz doğacak ve diğer gün de ve ondan sonraki gün de ve ben her yeni güne seni görme umudum olmadan uyanacağım...

Adam, parmakları sevdiğinin parmaklarına değerken bağırmaya devam ediyordu. Giden ise, daha iyi duyabilmek için kulağını cama dayamıştı. Adeta bütünleşmişti camla. Devam etti adam.

-Ve seni görme ihtimalim olmadan sokaklarda dolaşacağım ve kafelere giderken seni bekletmemek için acele etmeyeceğim ve her şey sensiz olacak ve şarkılar müziksiz kalacak ve şarkı söylemeye çalışan sesinşe yankılanmayacak duvarlar ve ben senin o haline bakıp gülemeyeceğim ve sana okuduğum her şiir anlamını yitirecek ve tüm şiirler kafiyesiz kalacak ve her gün bulutlu olacak hava ve ıslanmak keyif vermeyecek ve yıldızlara bakıp cır cır böceklerini izlerken ve'lerle uzamayacak geceler ve yaşamak öylesine olacak sensiz.

Tren harekete geçti. Adam trenle birlikte ilerliyordu. Bir yandan sevdiğinin parmaklarına değmeye çalışırken bir yandan bağırmaya devam ediyordu. Hızlandırıyordu konuşmasını ve hızlandırıyordu adımlarını. Sevdiği içeride daha fazla yükleniyordu cama. Cam yerinden oynuyordu sanki. Oynuyordu sanki cam yerinden. Yerinden oynuyordu sanki cam. Adam trenle birlikte daha da hızlanıyordu. Adam koşuyordu, tren hızlanıyordu. Tren hızlanıyordu adam bağırıyordu. Adam bağırıyordu, ağlıyordu, cam yerinden oynuyordu.

Tren olanca hızıyla tünelden geçip gitti. Sabah güneş doğduğunda tren yolunun çevresindeki tarlalarda çalışan işçiler kanlar içinde yüz üstü yere kapanmış ve elleri birbirine sıkıca yapışmış iki sevgiliyi buldular ve yerdeki cam kırıkları doğan güneşle birlikte parlıyordu.

1 Kas 2013

zaman DURrur ve SOLup ÖLürsün

 
 
Ben hiç görmedim yaşadığını
Bunun için olduğum yerde
Durdum
Soldum
Ve
Öldüm…
ben öldüm!
 
ben hiç görmedim öldüğünü.
bir kuş geçiyordu üstümden,
usulca yanaştı yanıma;
bir yaprak daha düştü dalından
Sessizce süzüldü…
 
 
ben hiç görmedim öldüğünü.
kocamandı ay,
düşecek gibi üzerime;
bir yıldız daha kaydı
Sessizce söndü…
 
ben hiç görmedim öldüğünü.
çekingen bir rüzgâr,
öyle derinden titreterek tenimi;
son bir koku getirdim
uzaktan, bir çiçeğindi
Sessizce soldu…’
 
Gittim ve bittim!
 
Her gün düşerdi yapraklar,
Bir filiz daha yeşertmek için.
Yeni canlar doğardı her an
Ta ki ben gittim,
Hep ölüme süzüldü yapraklar
Asla doğmadı yeni bir yaşam
Ve öldüm…
 
Her gece yıldızlar kayardı,
Ben neredeysem oraya taşırlardı ruhumu
Yol gösterirdi ay
Yalnızlık nedir bilmezdim.
Ta ki ben gittim,
Bir daha parlamadı ay
Hep bilinmeyene kaydı yıldızlar
Göstermediler bu ruhu bedene asla
Yalnız kaldım
Ve durdum…
 
Her an eserdi rüzgârlar
O mis kokumu taşırlardı bana
Asla bulunmayan bir taç yapraktan.
Ta ki ben gittim,
Çiçekler hep çürüdüler sonsuza
Salmadılar kokularını rüzgâra
Zaten esmedi de rüzgârlar
Bir daha asla açmadım
Ve soldum…
 
 
Asla yaşamadım!
Kuru yaprakları ezdim bir bir.
Parça parça olmuş tenimi
Doğmadan öldürdüm ayaklarımın altında
Hiçbir umut bırakmamışım hayata
Bunun için beklemedim doğacak günü
Görmedim düşen yaprakları
Bunun için. Asla yaşamadım.
 
Her an başka bir yıldıza baktım
Meğer yıldızlar hep aynı yerlerinde dururlarmış
Ay her gün aynı yeri aydınlatırmış
Hep farklı bir yerden baktığından ruhum
Bunun için hiç aynı görmemiş aynada beni
Boşu boşuna koşup durmuşum
Bunun için. Hep olduğum yerde durdum.
Aynı havayı soludum her çarpışında yüreğim
Olduğum yerde dönüp durduğumdan
Koklamamışım asla hayatın tadını
Hep farklı yaprağa bastığımdan
Hiç yaşatmamışım yeni bir canımı
Hep farklı yıldıza daldığımdan
Bir adım bile atmamışım durduğum andan
Hep aynı tadı soluduğumdan
Hiç bakmamışım binlerce nefesin karıştığı havaya.
 
Ben hiç görmedim yaşadığını
Bunun için olduğum yerde
Durdum
Soldum
Ve
Öldüm…
 
Sen hiç yaşamadın
Bunun için
Ben hiç doğmadım.
Blogger Witget