31 Ara 2012




2012'nin son postundan tüm okuyucularıma selamlar olsun diyerek başlamak istiyorum bu yazıma.
Yeni yıla girmemize sayılı saatler kala neler yapıyorsunuz, eğlenionuz mu anağm? diye saçma bir giriş yapmamak için kendimi zor tuttum, ama işe yaramadı.

Okuma listemde yığınla geride bırakacağımız seneye dair yaşanmışlıklar ossun gelecek hakkındaki temenniler olsun yığınla yazı okudum. Sonra aa benim neyim eksik benim de yaşanmışlıklarım ve temennilerim olamaz mı diyerekten bu yazının başına tüm üşengeçliğimle oturabildim sonunda.

Amorf için 2012 nasıl geçti?

Bu sorunun cevabını merak edenlerin olma ihtimalini düşünerekten kendi  gevezeliğime bahane uydurup anlatmaya başlıyorum...

# 2012'nin ilk saliselerine sevgilimle girmiştim, ailesinin evinde yeterki onun yanında olayım -ki benim için bir ilkti sevgiliyle yeniyıla girmek- diye tee Samsun'a gittim evet uzaktan ilişki yürütme deneyimini de yaşadım bu sene. Saat gece yarısına gelirken odasında dudaklarındaydım, şimdi anımsadım da pek romantik olabiliyormuşum yahu ben, ı-ım neyse... Seneye böyle girdik ama elbette hepinizin bildiği gibi "nasıl girersen öyle geçer" eblek bir ifadenin ne kadar saçma ve gerçekdışı olduğunu bu yıl bir kez daha gösterdi bana ve uzaktan yürümeyen ilişkim tökezleyip kanalizasyon çukurunu boyladı.
Bir yandan ilişkim için çabalarken diğer yandan da okulda ilk seneler açıldığım hatta açılma öncesi kendimi tanıtma ve ısınma turları atarken bana -sen eşcinsel misin? diyerek tüm heyecanımı yerle bir eden samimi bir arkadaşımdan ayrılmak zorunda kaldım. Kendisi bölümü okumakta zorlandı şehre ve yurt ortamına alışma derdiyle uğraşırken ve malum kız babası etkeniyle İzmir'den babaocağına gitmek durumunda kaldı. Her an haberleşip hala tüm dedikodularımızı bilmemize rağmen omzunu özledim :/
Bu yılda fazla ekşın göremedi bu beden 2011den 2012ye taşıdığım ilşkim yaz başlarında bitmişti benim için, fakar karşı taraf takıntılı ve şizofren çıktığı için bana karanlık bir temmuz yaşatmıştı. Hastanelerde geçmişti yazımın bir kısmı. Malum azcuk kafadan rahatsızım da ben çok sorgulayıcı ve ağır düşünceleri kaldıramıyorum. Ama bu zamanlarımda yanımda olacaklarını gösterdikleri dostlar edinmişim ki beni sürekli arayıp sordular, Sorunlarıma ortak olup beraber çözümler ürettik. Telefondan gullüm yapıp kafamı dağıtmalar filan. Her senenin bana kazandırdığı önemli şeylerden biris onların dostluklarıdır. O ciddi, samimi ve çıkarsız kimseyi bulamayız dediğimiz sitelerden birinde bulmuştum ben bunları ve ailem oldular.

# Bu senenin en sürprizli ve ekşınlı zaman dilimleri hastanelerdeki koşuşturmacalarım ve hazır yaşadığım şehirden uzaklaşıp başka şehirdeki hastaneye gitmiştim. Orada yaşayan yeni kişilerle tanıştım ve buluştum. Tabi bu şanssızlığımla kezbanken tanıştığım ve benden deli gibi hoşlanan bi amcayla konuştuğumu buluşunca farkettim... Tebi anında o buluşmadan uzaklaşıp yeni dalgalar üzerinden sörf  yapmaya bıraktım kendimi. Tatil bu uğraşlarla geçip giderken bitiverdi sağ olsun. Okula dönüş yani benim için İzmir'e evime odama yatağıma yorganıma, microdalgama tost makineme dönüş demekti. Okulun ilk zamanları geçen seneden ahdım olan Modern Dans eğitimi almak için okulun topluluğuna katıldım ve şuan eski esnek Amorf olma yolunda emin adımlarla ilerliyorum.

# Bu sene bana o yıpratıcı bitişten sonra ufak çaplı birisini daha verdi. Ama dedim ya ufak çaplıydı, hani bir şarkıda vardı gelip geçiçi bir heves gibiydi iki taraf için de. Belki de yanlış zamanlarda çıktık birbirimizin karşısına bilemiyorum şuan. Bilmek de gereksiz bu saatten sonra...

# Bu senenin bana en büyük katkılarından biri ise yıllardır içimde sönmüş olan blog açıp yazma hevesim bu sene tekrardan Anka gibi kanatlandı hatta kalplerinize beynimdeki rüzgarı hissettirdi. En azından ben böyle düşünüyorum bu da bana yetiyor. Blog ve ardından twitter derken çok samimi arkadaşlıklar edindiğime inanıyorum. Yeni girmeme rağmen hemen kendimi bir  blog buluşmasında bularak daha da samimileşme fırsatı edindim. İzmir başta olmak üzere tüm şehirlerdeki blogurları öpüyorum bu yazımdan... Sizleri okuma fırsatını edindiğim için mutluyum.


# Bu sene yine çekirdek ailemle eşcinsel edebi ve sanatsal etkinliklere katılıp gökkuşağı ufuğuma yeni renkler ekleme fırsatı buldum.

# eeee sen hiç sevişmedin mi? diye sorarsanız. sorun sorun çekinmeyinki anlatayım içimde kalmasın noluuğğ :) Akrep burcu erkeği olaraktan libidolarıma sağlık elbette ne cevizler götürdüm... Gerçi kısa ya da uzun süreli ilişkiler yaşamamdan mütevellit yasak denizlerde avlanmadım. Bütün bir sene bekledim durdum ve bu yazıyı yazmadan  24 saat önce verdim tüm libidolarımı rahatladım. Böylece 2012'nin son sevişmesini de yaşamış oldum. Bu güzel kapatıştan sonra yeni yıla daha bi hazır hissettim kendimi.

2013 ver bana

2013 bana, geçen seneden mutlu olduklarımı tekrar ver.
2013 bana, öğrenciliğimde idare edebilecek nakiti ver.
2013 bana, eğitim hayatımda mutlu ve başarılı olabilme inancını ver.
2013 bana, değişmemi beklemeden ortak paydada buluşabileceğimize inanacağım adamı ver.
2013 bana, dostlarımın huzurunu, mutluluğunu görmeme izin ver.
2013 bana, bu hayatımda emin adımlarla ilerleme azmini ver.
2013 bana, iyi huylusundan, suylusundan azcuk da boylusundan ver.
2013 bana, 3 yetmez 5 yetmez 7 tane ver.
2013 bana, sağlık ver.
2013 benimle birlikte herkese tüm isteklerini ver.
2013 biz Lgbtt üyelerine ölüm vb kötü olayları görmemize izin verme!
2013 bana, gönlünden kopan güzellikleri ver.


Daha bu listeyi uzatırdım ama ocakta hindim var... Sonunda böyle ortaya karışık temalı bir yazıyı da yazmış bulunmaktan keyif aldığımı söyleyerek burada bu azcık geçmişi yad etme olsun azcık "wish list" yapma niyetli olan bu yazıyı sonlandırıp sizlerin hepinizi teker teker mıncırıp popiklerinize birer şaplak atmak istiyorum :* Her biriniz benim bebiklerimsiniz ve siz bebiklerimin mutlu bir yıl geçirmesini en içimden, derinlerden similya görmemiş yerlerimden diliyorum :)

Bu yazıyı bitirip sizi duygularıma tercüman olan video ile baş başa bırakmak istiyorum.

 
 
Bu da bonus olsun hadi yine iyisiniz iyi günümdeyim :)
 


22 Ara 2012




ARKAMIZDA SIRA SIRA DAĞLAR BIRAKTIK ZİRVELERİNDE KAR. KIRIK KALPLER BIRAKTIK O DAĞLARIN ARKASINDA, MAHSUN DUYGULAR BIRAKTIK, TİTREK DUDAKLAR BIRAKTIK. ZİRVESİNE ULAŞAMAYACAĞIMIZI BİLE BİLE APTALCA KAHRAMANLIKLAR, O KAHRAMANLIKLARIN YANINDA BİR SÜRÜ ABUKLUKLAR.

OYSA BİZ İPSİZ SAPSIZ BİR GURURUN ARKASINA SIĞINDIK. O GURUR Kİ BİZİ BİZE BİLE UZAK BIRAKMIŞ. BİZİ BİZE DÜŞMAN ETMİŞ. ALAMADIĞIMIZ DOSTLUK, ALAMADIĞIMIZ İNSANLIK, ANLAYAMADIĞIMIZSA KARMAKARIŞIKLIK...

KIYMETİNİ BİLMEDİĞİMİZ KALPLERİMİZDEKİ TOMURCUKLAR, O TOMURCUKLAR Kİ BELKİ BİR DAHA AÇMAYACAK. ELBETTE UTANCIMIZI GURURUMUZA SATACAK YENİKLİĞİNİ SAKLAYACAĞIZ ELBETTE GURURUMUZU YÜCELTECEK, AKLAYACAĞIZ. KİMSE ANLAMAYACAK KİMSE NE OLUYORLARLA AĞRITMAYACAK BAŞIMIZI VE BİZ GURURUMUZLA İKİMİZ GÜL GİBİ GEÇİNİP GİDECEĞİZ!


KİMİN UMRUNDA ARKAMIZDA SIRA SIRA DAĞLAR BIRAKMIŞIZ ZİRVELERİNDE KAR.
KİMİN UMRUNDA KIRIK KALPLER BIRAKMIŞIZ O DAĞLARIN ARKASINDAYMIŞ YAR.

21 Ara 2012

Akıllı veyahut Deli



Deliyim! Delisin! Deliler!
Kimdir bunlar?
Ne yaparlar?
Nasıl yaşarlar?

Dünyanın ve yaşam biçimlerinin sorgulandığı, korkusuzca fikirler yürütüldüğü (yürütmek hırsızlığın başka bir adı) bir yer. Kanım çekilmeye başladığında gördüğüm her düş’ün, düş olduğunu bile bile inanmam! Güçlü bir inanç göstergesi oluyordu. Sebep yarım yamalaktı. Açıklanamayan her durum için uygun kelimeler vardır ve yan yana gelip en uygun cümleleri oluşturabilirlerdi. Kafanı duvarlara vurmak zamansız, çözüm değildir. Önemli olan inançtır, kazanç değil!
Huysuzluk, yalnızlık, deliliğin en belirgin tutsaklarıdır, müebbet yemişlerdir her üçüde ve sınırsızlıkla desteklenmiştir. Akıllıların bazı daha akıllıları delilikle itham etmeleri, yargılamaları
ve sonuçlar göstermeleri en akıldışı davranış biçimidir.

Biçimsizdir!
Ahlak dışıdır!
Ahlaksızlıktır!

En zorbalar, akıllılar arasından çıkardı, hepsinde her şeye ve herkese sahip olma isteği vardı, hepsi çıkarcı, aşağılık ve normal olmayı marifet gibi görüp görmezlikten gelirler ve hırsızdırlar çaldıkları için delilerden, Delilerin gerçeklerinden! Tutsak oldukları birkaç beden ve o bedenlerin taşıdığı kıyafetler yüzünden mutsuzdur akıllılar.
Akılları her şeye yeter, kendileri dışındaki her şeye kusarlar ve  temizlemeden giderler. Temizlemeni ve hayatlarını kurtarmanı beklerler çünkü akıllıdırlar. Bir delinin gelip her şeyi kurtaracağını bilirler.
Akıllıdırlar, başkalarını düşünmezler, düşündüklerini iddia ederler.
İddia geçersizdir ama buna inanmazlar. İddia sadece iddiadır, kanıtlanmış değildir.
Her şeyi bilirler. Kelimenin anlamının içinde olduğunu bilmezler. Akıllılar cahildir.
Çünkü; anlamadıklarını anlamsız bulurlar, anlamaya çalışmazlar. Kendileri anlamsızdırlar.
Sadece başkalarının onlara yüklediği anlamdadırlar. Kendileri için başkaları ölmelidir.
Akıllılar hatasızdır. Hata yapmazlar,  ama herkeste ve her şeyde hata bulma yetenekleri en üst seviyededir.

Seviyesizdirler.
Kolay suçlarlar!
Kolay yok sayarlar!
Kolay yok ederler!
Yok edilesicedirler.

Akıllılar akıllıdırlar. Delileri sevmezler.
Deliler hisseder. Akıllılar tahlil eder, her şeyi sebeplendirirler, bir şeye başlarken sonucunu bilmelidirler, çünkü; korkaktırlar!
Deliler Delidirler. Hissederler, sonucu süreçte belirlerler ve genelde yanılırlar, çünkü;
cesurdurlar!


Akıllı başa.
Deli koca bir gövdeye sahiptir.
Akıllı yaratmaz, üretir ve akabinde ürettiğinden fazlasını tüketir.
Deliyse yaratır yaratır yaratır.
Tanrı delidir asla akıllı değil, çünkü akıllı işi değildir bu kadar akıllı yaratmak ve bunların sorularını cevaplamak.
Akıllı sorgular. 
Deli cevaplar.

17 Ara 2012

Eski Yeni Potpori

 
Fazla Hisliyim 
 
 Beynimdekiler çok fazla geliyor
kaldıramıyorum enleri
kusmak istiyorum.
 
Gözyaşlarım ve yazılarım beynimde
bomboş ve kocaman
renklenen, net olmayan
 
Kaçacak delik arayanım.
Paramparça olarak deliyim.
Yaşamda her adımı okşarsan seversin
durmazsın, bil ki yalnız değilsin.
 
Senin gözlerinle gören gölzer verdin
bu vasrayıma bile dokunman
hatta hissetmeni sağlayabilir.
 
Ama ben fazla dokunmuyorum.
Kalbimin hislerini kaldıramayacak
kadar kocaman oldum.
 Hissizlik istiyorum kendimde!
 
 
***
 
 
 
Hayallerim Benim
 
 
Hayallerim var benim
Sonunda hep gözyaşı olan
Sonunda hep suya hapsolan
Ama olsun varsın nasıl olsa her seferinde
Onları kurutup yeniden kurabiliyorum
Nasıl olsa kırılanların yerine
Yenilerini bulabiliyorum
 
 
 
Hayallerim var benim
Onlara tutunup, sığınıp saklandığım
Onlarla yatıp onlarla kalktığım
 
 
 
Hayallerim var benim
Nice senaristlere taş çıkartan
Gerçekleştirmeye bazen korktuğum
Bazen de gerçekleşmesi imkansız olan
Hayallerim var benim
 
 
 
Sabah kalktığımda eğer
Hayallerim yanımda yoksa
Nasıl yaşayabilirm ki ben o gün
Çünkü, aslında
Hayallerim, benim...
***
 
 
           
   GECE                
                       
 
Gece kalabalık çekip gitse
Fokurdamaz sokaklar
Her katil aptal bir kopyadır
Her cinayet bir masal
 
 
Ayrılır tenha sokaklar
Şehrin senfonik aslından
Dağılır cam kırıkları gibi yıldızlar
Gecenin pastel karanlığından
 
 
Ve gece bozar
Işığın yaldızlı kurallarını
Ay yepyeni biz yüzle gülümser
Bulutların ardından
 
 


12 Ara 2012

Bilmeyecekler


Her ne kadar gecenin beni tetiklemesinden nefret etsem de… Sabaha karşı aydınlanmaya yüz tutmuşken gece ben yine kalemin başındayım… Bir kalem edasıyla sarıldığım teknolojik kıvrımlar vasıtasıyla dökülüyor kelimelerim.

Hiç kimsenin okuyamayacağını bile bile yazmak… Yalnızca çaresizlik olarak tanımlanabilir sanırım.
Gece ilerliyor keyfim kaçık çayım soğuk ve açım yine…
Sabah neyin veya nelerin beni beklediğini bilsem de bildiklerim beni korkutsa da az çok. Üzerine üzerine gitmek zorunda olmam beni bitiriyor, aslında ben bu satırları dökerken kimse bilmese de yanıyor içimde bir yerler…

Ki bunu da nasılsa hiç kimse bilmeyecek.
 

Keyifli insanlar tadımı kaçırıyor… Baterist vurdukça davula keyifli keyifli ritimler durdurak bilmeden eşlik ettikçe onun sırıtmasına keyfim biraz daha kaçıyor.Söylediği şarkının anlattığı acı duyguyu hiçbir hasreti ya da hiçbir çaresizliği çekmemiş olduğu suratından anlaşılan solist gülerek söyledikçe o hüzünlü şarkıyı hasretten bahsettikçe alkışlayan ellere doğru içim bir kat daha yanıyor benim…

Adaletsizliğin ve çaresizliğin tam ortasında kalmış biri olarak gözlerim kapalı yazmaktan keyif alıyorum desem sadistçe. Sanırım ortalığı karıştıracağım yine. Benim seni hatırlamam lazım biraz sana dönmem lazım, bana biraz sen lazımsın gibi geliyor… Her ne kadar içimdeki potansiyel fazla da olsa buraya mükemmel sözcükler dökmeyeceğim. Bu sefer olmaz. Ne zaman sen aklıma gelsen oturup şiir yazmaktan bıktım usandım artık çünkü.

Bu hasreti lanet dizelerime dökmeyeceğim. Kelimeleri birbirine muhteşem bir şekilde uydurmayacağım bu sefer.  Bu sefer farklı olacak kendime o acıyı yaşatmayacağım. Yazdıklarımı en baştan okuyup çaresizliğimi ne güzel anlatmışım diyip en başta ben duygulanmayacağım…  sana nasıl geri dön diyemediğimi seninle konuştukça nasıl bittiğimi… O etkileyici kelimelerle anlatmayacağım bu sefer. Gitarın tellerine biraz daha anlamsız vuracağım. Şarkılarda biraz daha az hisleneceğim mesela. Daha çok saçmalayacağım kim bilir, belki işe yarar da en azından bir seferlik seni hatırladığımda canım yanmaz…

Bir seferlik. Gözlerimi kapattığımda aklıma gelmen güzel gelirdi sevgili önceleri. Ne hallere soktun bizi ah gelip de görsen. Anılarımızı dokunulmaz kılmıştım. Senden sonra dokunmak isteyenlerin hepsine resti çekmiştim gelmeyeceğini bile bile…

Şimdi o anıların her biri zerre zerre acıtıyor içimi. O sadeliğine ne yaptığını gelip de bir görsen. Senden şimdi “o” diye bahsediyorlar. Birlikteyken liseli diye dalga geçtiğimiz kişiler sana duyduğum aşkı irdeliyorlar. Bana âşık olduklarını benimse senden vazgeçemediğimi söylüyorlar bir çırpıda. Ömrümde hiç ilgisini duymadığım adamın ağzından senin hakkında yorumlar çıkmaya başlıyor, şaşırıyorum. Bizi ne hallere soktun bir bilsen. Ne hallere düştük adam ne hallere…Senin arkandan bunların konuşmaya cüret edebileceğini bilir miydim? Senin hakkında” o” diyebilecek kadar dokunabilirler miydi bendeki hatırana? Bu kadar yakınlaşabilirler miydi kalbimdeki sana? Bu nasıl hal, bu nasıl halvettir adam? Bu nasıl kargaşadır içimde? Sahte sevdaların baş gösterdiği normal hayatlara yükselir miydim ben? Sevginin şekline kadar değiştiği bu ortamda sensiz yürümek nasıl bir şey bir bilsen…

Her şeyi geçtim seninle yaşanılan aşkın büyüklüğünü gördükten sonra basit aşkların bir tarafında olanın ben olduğunu görmek… aşkın bu kadar basitleştiği ortamların olduğunu birebir yaşamanın ne demek olduğunu gelsen de bir görsen… Nerelere düşmüş sevmek, nerelere düşürmüşler? Ne kadar aşağılarda çalışıyor burada beyinler?

Burada her şey bambaşka sevgilim bilmen gerekir. Hiçbir şey ulaşamayacağın kadar uzakta değil, acılar hat safhada herkeste.  Duygusal çöküntü yaşamakta her biri ama her biri, burada yapamayacağın tek şey dertleşmek. Çünkü kime derdini anlatsan kendi başındakinin daha büyük olduğunu söyleyip başından savıyor. Ki aslında bilirisin benim mizacımda dert yoktur her ne kadar her yerden dert gelse de sarıla sarıla başıma olgunlukla karşılayıp gerektiğince ağlarım ben… Lakin buradaki adamların sahte duyguların ardına sığındıkları gibi küçük dertleri bile dağ edip birbirleriyle dert yarıştırmak gibi bir psikopatlığı var ve şu var ki sevgilim bunlar garip gelmeye başladı artık… Ağızlarda dolanan anlık acı fışkırması sözler. Cesaretsiz ve nedensiz yapılmaktan söz edilen, beylik laflarla daha da büyütülüp daha da bir acıklı gösterilen fakat asla yapılmayan eylemler düzinesi. Ergen triplerinden kurtulamamış adamların bir numaralı tercihi olmuş sevgilim.

Ait olmadığım dünyada yapayalnız kaldım sevgilim…
Beni ne hallere düşürdüğünü gelip de bir görsen?

Kendimizi kandırmayalım sen asla gelmeyeceksin sen dahil hiç kimse de… Bunların bir zerresini dahi bilmeyecekler.

Bilmeyecekler…
 
 

10 Ara 2012

Ben, Sen, O




Sevgili blogdaşlarım, halka sesleniş gibi oldu az idare edin. Bu yazıya başlarken bir yandan yazasım var kelimeleri sıralıyorum bir yandan klavyeyi elime almaya çekiniyorum sebebini bilmeden. Bu yazıyla kültür topraklarınıza bir kaç tohum daha ekmeyi amaçlıyorum umarım başarabilirim diye niyetledim bakalım göreceğiz sonunda.

Geçtiğimiz pazar yani tarih 9 Aralık 2012'de yoğun ve yorucu bir pazar geçirdim. Bu pazar sabahın köründe kalkıp ki nerdeyse bir haftadır aynı rüyayı görmekten sıkıldığım için uyuyamıyorum sabahlıyorum. Sabahları da çıkarttım 24saatten. Dansla kendimi bulduğumdan uykulu da olsam, her esnediğimde gözümden akan uyku yaşlarının sabah ayazında yüzümü çelikleştirmesine rağmen dans çalışmasına gittim. Hatta 10dk erken gidip salonun yerlerini bile temizledim. Malum ortak salon olduğundan salsa ve halk dansları sağ olsun ayakkabılarıyla giriyorlar ve sanki şantiye molasını bizim salonda veriyorlarmış gibi kirletiyorlar. Biz de çoraplarla ya da çıplak ayakla rahat bir şekilde dans çalışması yaptığımız için temizlik şart. Gerçi tamamen temizlenmediği için yerlerde sürünerekten de temizleme girişimimiz oluyor. Neyse burayı özet geçeyim, grup gelmeye başlayıp tamamlandığında günün sürprizine tanık oluyoruz. Bugün bizim bireysel çalışmamız yerine başka bir dans hocasının gelip bize workshopuna katılmamızı davet etti ki workshopta bizim salonda olacaktı. Pek bir sevindik yanisi. İyi ki de temizlik yapmışız misafirin ne zaman geleceği belli olmuyor :)

Workshopta Martha Graham'ın yaratıcısı olduğu Graham Tekniğini öğrenecektik. Malum Modern dansa kadınların katkısı çoğunluktadır bildiğim kadarıyla. Bu kadını da daha önceden duymuştum ve bir kaç videosuna da denk gelmiştim. Açtığı okula dünyadın dört bir yanından öğrenci giden ve bu tekniği öğrenmek isteyen bir çok kişi olduğunu da biliyordum. E bizzat kendisinden öğrenme şansımın olmayacağına göre malum ben doğmadan vefat ettiği için kendisi. Teknik hakkında bilgisi olan bir hoca ayağıma gelmiş kaçırırmıyım, sohbetti tanışmaydı doğaçlamaydı derken teknik hakkında teorik bilgiyi es geçtirdik, çünkü dansta teoriden çok gösterilmesini yeğlerim. Çok yorucu ve morartıcı bir teknikti. Moskovalı partnerimle lift yapmaktan kas yaptım yeminle. Ordan oraya zıplarken ya da ceylan yaparken kendimi aynada izlemek en iyi moral kaynağım sanırım benim. Kendimi bulduğum bir ilgi alanı benim için dans. Yorgunluktan ziyade ilginç bir deneyim oldu benim için. Bir de parça parça olmuş kıyafetiyle tatlı bir hocadan alıyorsanız bu dersi pek bi eğlenceli ve seksi geçebiliyor...


Workshop sonrasında danstan arkadaşlarla karnımızın hiç susmayan ziline kulak vererek en doyurucu yer olacağını düşündüğümüz ev yemekleri salonuna kendimizi attık. Birbirine kur yaptığından şüphelendiğim iki erkek arkadaşımla(tekinin gey olduğunu bildiğimden haberi yok ama diğerinden emin değilim) eğlenceli bir yemek saati geçirdik ama mekandan ayrılamadık yağmur yüzünden. Allahtan çay müessesenin ikramı da bol bol beklememize katık ettik onu. Yağmurun ısrarcılığından sıkılıp mekandan ayrıldık evlere dağıldık. Renk değiştiren pantolonumu, çoraplarımı ve botlarımı kurutmayla uğraşırken bir yandan da vücuduma masajlar yaparak yorgunluğumu atmaya çalışıyordum. Ta ki abimin beni aramasına kadar.

Cumartesiden konuşmuştuk onunla İzmir'de düzenlenen 3. İnsan Hakları Belgesel Film Günleri kapsamında gösterilecek olan Ben, Sen, O adlı kısa filmi (17' 45'') izlemek için. Ama havanın nankörlüğü yüzünden muallakta kalmıştık sabah. Ama bir delilik yapıp plan yapmışlar biz erken buluşcaz Amorf ister şimdi gel ya da sonradan katıl diye. Ben elektirikli battaniyemin içinde mışıl mışıl yavşarken yorganıma, birden bu teklifle irkildim. Ama ben bu filmi çok görmek istiyordum, fragmanlarını ödüllerini takip ettimdi. Şimdi gelmiş hava çok kötü ve ben ıslağım ama ben ısınmaya çalışıyorum, ama ama ama... derken kendimi hazırlanırken buldum. İçimdeki bu sanat aşkına siz de hayran kaldınız dimi (lol) Gökten düşen damla sayısını sayarken birden azaldığını görünce ahanda hazırım ve çıktıım baayy diyip evarkadaşlarıma kendimi toplu taşıma araçlarına attım. İyiki de attım otobüsün camından süzülen damlaları ve sağanağı seyredip kulağımdaki müzikle yolculuk etmeyeli pek bir zaman olmuş. Ki az bir uykuyla tam dinlenememiş olan bu minik beden bi çöktü kamburunu kabarttı...Kafamı cama dayayıp yolun sonuna gelip indiğimde yağmurla yüzleşeceğimi düşündüm. Bu ateşlendirici düşüncemi camdaki süzülen damlanın serinliğiyle söndürmeye çalışsam da yağmurun ortasındaydım. Hemen buluşup gösterimin olduğu mekana gittik ve "film için 1 dk" sloganını duyaraktan hemen kendimize bir yer bulduk. Keza çok zor oldu çünkü konusu bakımından farklı ve böyle bi havada olağandan fazla ilgi görmesi bu filmin hem şaşırttı hem de bu kadar kalabalık aydınlıkçı, özgürlükçü ve ötekileştirmeye karşı zihniyetin bir mekanda bulunup popülasyon
oluşturması gurur vericiydi.


Film İzmir'de Yaşar Üniversitesi'nde okuyan Zeynep Oral'ın bitirme projesi olarak yola koyulduğu ama ummadığı kapılar açarak ödüller müjdelediği bir proje oluvermişti birden. Yani bir bitirme projesi yığınla insanın dikkatini çekip o gelsin de izleyelim artık dediği bir yapıta yükselmişti. Filmde İzmir'de yaşayan iki transın hayatları vardır. Ama diğer filmler gibi bu hayatların acıtasyonlu ya da şiddetli bir yanını değil de belgesele yakışan tarafını, sözüm ona "normal" yanlarını gösterdi izleyenlere denilebilir.Yönetmenin demesine göre kamerayı oyuncuların önüne koyup hadi konuşun diyerek filmi kurguladığı gerçeği filmin ne kadar objektif yansıtma temelinde olduğunu gösteriri bize. Film tipik öğrenci bütçesiyle hatta aile filmi boyutunda yapılmıştı. Yönetmenin annesinin desteği filmde çok ayrıntıyı kurtarmış. Filmde oynayan Selma Özenen ve Demet Yanardağ adlı iki transın emeklerini de gözardı etmemek gerekli diye düşünüyorum. Tüm içtenlikleriyle evlerinin, düşüncelerinin ve korkularının kapılarını bize bu filmle aralamışlar. Selam Özenen'in translığa adım atışını anlattığı sahneler irkilticiydi. Mahallenin baskıcı tutumunu anlattığında sanki boğa güreşlerindeki yapılan vahşeti getirdi gözlerimin önüne. Bu karakterin çocukluk evresinde dine yönelip tarikatlere katılması ve oralardan görüntüsü, hal ve tavırları için taciz hatta tecavüze uğrayıp uzaklaştırılması sonucu kendisini Hinduizm'e yakın bulup ibadet sahnelerini gördüğümde düşüncelerimin soğukluğundan irkilmiştim. Bu kişinin hisleri uğruna bu hayatı seçmesi cinsellik menşeiliği olmadığımızın en büyük göstergesidir diye düşündüm izlerken. Kendi gibi insanlarla zorluklar çekmeye başladığından tanışmış kendisi. Yani onları bir mahallede ya da sokakta bütünleştiren korkuları aslında(!) Korkuları adına verdiği örnekte bunu açıkça anlayabiliyoruz. Halka açık yani şiddete açık alanlarda dolaşırken vitrinlere bakarken aslında gördükleri kıyafetler değil vitrin camlarından ardını kontrol etme imiş. Böyle sürekli tetikte yaşam sürmek sizce ne kadar adil?

Demet Yanadağ adlı karakterin ise filmde dinler hakkındaki sorgulayıcı konuşması yeterince düşündürcüydü. Ama değinmek istediğim asıl nokta ise ayrımcılığa maruz kalanların ayrımcılık uygulaması. Karakterin bir tarafı hıristiyanken diğer tarafı müslüman. Bu yüzden iki tarafın da riyakar davranışına tanık olmuş bir insandır. Ayinlerine katıldığı kiliseden kovulmuştur. Ayrımcılığa uğrayanın halden anlaması gerekirken aynı zorbalığı kendisinin yapması kadar çaresiz bir durum yok nezdimde. Yaşadığımız dönemin etiği gibi geliyor "eze bildiğini ez!" Bu karakter ise bu başına gelenlere inat hala bu topluma bir şeyler anlatabilmek adına kendini kadın hakları kadın çalışmalarına adamıştır. Siyah Pembe Üçgen'de çalışan bir aktivisttir. Hayatını bir eylem üzerine kurgulamaya çalışan bir insandır. Amacını ve haklı mücadelesini tüm gözle süzülmelere, parmakla gösterilmelere, yol değiştirmelere, laf atmalara inat halkın arasında varlığını göstermeye çalışıyor. Tebrik edilecek bir mücadele. Bu yazıyı okur mu bilmiyorum fakat ben bu mücadeleyi yaşamının odak noktası yapıp onun çevresinde hayatını devam ettirmesini imrendim. Cesurluğuna hayran kaldım. Bi de çok güzel bir kadın artı bir not olarak belirtmek isterim :)

Aslında yaşadığımız şehirlerde yığınla trans birey var hepsi sokaklarından ya da pencere kenarlarından ayrılıp tüm şehirde kafa dağıtmak için dolaşmaya başlasalar Zeki Müren, Bülent Ersoy vb toplumun zihniyet kalıplarına aykırı profil sergileyen kişileri artık yargılamayıp "normalleştiren" bu düzen belki bu kişiler için de geçerli olabilir. Bilmeden bir yargılama değil de öğrenme eğilimini taşımalıyız içimizde.


 Herkes sen gibi olamaz, karşındakinden bunu bekleyeme hakkın yok!

* : http://www.altinkozafestivali.org.tr/index.php/tr/19-altin-koza-film-festivali/ulusal-ogrenci-filmleri-yarismasi/belgesel/579-ben-sen-o

* : http://bianet.org/biamag/diger/140990-o-kadinin-belgeselini-cekmeliyim

6 Ara 2012

Z.



Bağrış çığrış içinde uyanıyorum. Damla damla kaçırdığımız bir hayatı mahvetmenin eşiğinde, belki boşuna terlenen belki de bu çok öte.



Gördüklerime inanamıyorum; dehşet her şey dehşet içinde. Omuzlarıma vuruyor, suçluyum nereye çevirsem başımı. Tüm çaresizlik bulutları dökmekte lanetini üstüme. Düşünememek değil, aynı zamanda tarifsiz bir korku -ya kendine gelmezse-



Sallanıyor aklını yitirmiş olacak. Sadece seyrediyorum, çaresizim. Konuşuyorum ama saçma sapan. Bilemiyorum... Hiçbir şey bilmiyorum. Gün değişiyor sert rüzgarlara karşı koştuğumuz sahilden başa almal istiyorum her şeyi.



Gözyaşları, sesler, çıkarsızlık içinde neyi yapacağımı bilmiyorum. Önce ve sonra karışıyori elim ayağım birbirine düşman. Halsizleşiyorum ama güçlü olmalıyım diyorum kendime, gücüm sadece bana yetiyor ve anlatamıyorum... Ben de ağlamak istiyorum haykırmak saatlerce. Ben de tükenmişliğin eşiğindeyim görünmeyen bu. Bende de bitiyor bir şeyler zaman ilerledikçe. Kabus... Karanlık oda garip konuşmaları, çarenin dört bir yana saldırdığı anlar. Hiçbir şey bulunamıyor. Düzenleyemiyoruz, dağınığız ve çoktan beri dağıldık. Ya kendine gelmezse, bir fırtına çıkıyor ve bedenimi içine alıyor savruluyorum... Çarpıyorum bir yerlere, çürüdükçe çürüyor etim, düşüyorum düştükçe. Bir şeyler ayakta tutuyor, ayaktayım ama çoktan yıkıldım. Çoktan...



Son harfi olmuşum alfabenin. X ve Y oturmuş beni beklemeden bu üç bilinmeyenli denkleme. Meğer benim için kurulmuş Z (!)

4 Ara 2012

Buluşma var dediler Geldik!..








Aynen de bu başlıktaki gibi gerçekleşti olaylar. İstanbul'da gerçekleştirilen buluşmanın yazılarını okudukça içimizdeki kıskançlık hamurları kabardı da kabarmadı değil hani. Bi çekememezliliktir, hatta Werther'e eşlik edip tüm kepçük ağzımı açtım amma velakin kendimi o yazıları iç çekerek okurken buldum kendimi. Veee şimdi sıra onlarda. Azmettik ve o bize ilham ateşini veren buluşmanın neredeyse üstünden 1 ay geçmeden İzmir'de geleneksele dökülecek buluşmaların ilkini yapmış bulunmaktayız. Hemide pek anlamlı bir günde yapılmıştır bu buluşma lütfen bu konuyu da atlamalayım 1 Aralık Dünya Aids Gününe yaraşır bir buluşma yapmak da ayrı bir gurur kaynağı...


Condomlarıma iyi bakın :)
Lafı başlangıçta uzatmadan hemen o güne getirmek istiyorum konuyu. günlerce gözlerimizi ve parmaklarımızı helak edip twitterda oluşturduğumuz sinerjinin bu akşam canlısını görecek olmanın bir heyecanı ve merakıyla hazırlanmaya başladım. Bi baktım erkenden giyindim ve hazır oldum ee ben ne yapcam şimdi diye düşünürken twitter sinerjisinin kahramanlarından Günışığı'ma mesaj edip biz buluşsak mı buluşma saatinden önce filan diye sevimli kedi sürtünmesiyle konuya girdim ve ikna ettim.

Evden çıkıp günün anlam ve önemi için prezarvatif aldım tüm bloggercağızlarıma. Onlara bir şey olmasın daha yeni tanışacağız diyerekten. Alsancak'a vardığımda azcuk kitapçılarda dolandım ve Günışığımı bekledim. Geldiğinde ise yavrum heç Defne'ye gitmemiş, tuttuğum gibi kolundan  oturttum köşede bir yere bir şeyler içtik tebi o arada ben susarmıyım. Oracıkta meşrubatlar eşliğinde nerden geldi nereye gidiyor neler yapıyor tüm suallerimin cevaplarını tek tek aldım :) Biz konuşurken yan masaya gelen biricik Sineeümü gördüm ve anında mod değiştirip mahalle adabına kayıverdim masadan masaya konuştuk. Defnede de bir sürü anlatılacak şey var ama oradan kalkıp mekana geçtiğimizde ise garsona bizim reze.. dememle üst katta demesi bir oldu. Neyse yönlendirmeyle merdivenleri çıkarken masada BiGay ve NotDefteri m otururlarken gördük. Hemen kaynaşıp masaya oturduk ve diğer katılımcıları beklemeye koyulduk. Arada git geller olmasına rağmen total olarak 10 kişi bir araya getirecek bir buluşma tertip ettik mi ettik ;) Ve şimdi aklımda kaldığınca ve dilim döndüğünce size o buluşmadaki dürbünüme davet ediyorum...

Günışığı; beni kırmayıp koşuşturarak erken buluşma davetimi kırmadığı için burada 70 melyonun huzurunda tişkürlerimi yolluyorum en esasından. twitterda oluşturduğumuz sinerjiyi buluştuğumuzda da anında yakaladık ve pointimde yükselerek ona sarıldım. Çünkü adamla aranmızdaki boy farkı karışlarla hesaplanamaz. Dans konusundan benden kat ve kat deneyimli beni tecrübesiyle döver bir kişilik kendisi. Twitterdaki muhabbetlere neden geç kaldığını ne işLERle uğraştığını duyunca hak verdim ki katılması bile mucize. Sineeümle ilk tanışma fırsatını yakalayan kendisi oldu ve hatta buluşmaya davet edilmesini de istedi. Siz düşünün benim sinekteki etki aurasını :) Evimin oğlanından söylemeye fırsat kalmadı ama ayakkabılarını ben de pek sevdim şekerr.. Sanki twitterdan öncede tanışıyormuşuz gibi hemen kaynaşıverdik pek sevdim kendisini ve sıcak kanını.. Bana göre akşamın sıcak kanlısıydı diyebilirim tebiki benden sonra :)

Not Defteri'ne gelicek olursam eğer siz onun twitterda 2612648412 salisede bir attığı tweetlere bakmayın, masada şeker (yazılı olarak bu kadar mozaikleyebiliyorum) içme ve arada katıldığı muhabbet dışında pek sesini duyamadığım bloggerdır kendisi. Buluşmaya daha çok onun ses tonunu merak ederek gelmiştim aslında, çünkü görüntüsünü hayal dünyamda tamamladığımdan pek farklı bulmadım. Yaptığım kulak misafirlikleriyle Günışığıyla dedikodudayken ucundan duydum bir şeyler. Ama kıyamam arada Günışığı ile aramda laf taşıma görevini üstlendi ağır işitme sorunumdan ötürü. Buradan da teşekkürlerimi iletirim kendisine. Akşamın sen sus gözlerin konuşsunuydu benim için.

Leithycat : Fazla kalamamasına rağmen twitterda arada laf atmalarımın sayesinde minik bir sinerji oluşturduğumuzu düşünüyorum. Saç rengini pek sevdim. Dershaneden çıktığı ve ders çalışması gerektiği halde buluşmaya katılmaktan geri kalmadığı için pek sevindim.Buradan belli sebeplerle katılamayan arkadaşlarımıza örnek olması için belirtmek istedim (hıh). Haftada bir kaç kez okuluma gelip ders filan alıyormuş ve haberleşip buluşmak için sözleştik. Ben bu sözleşmeleri unutmam haberlerini bekliyorum ona göre cınım.. Kediciğim senin paspal koşuşturma halin buysa özenli halini merak ediyorum, hoş kızsın vesselam. Akşamın en yoğun koşuşturan bloggerı denilebilir kendisi için.

Canka Kuir : Aralıksız ve heyecanlı sohbetimiz tek okul ve dersler konusunda oldu. Meğersem ortak ne çok platformda bulunuyormuşuz. Bir buluşmaya kalmış iş yani o derece. Benden yaşça büyük olmasına rağmen yan yana koysanız küçültüp cebime koyarım yani. Cınım telefonunu almayı unuttum diğer buluşmalardan haber alabilmek adına. Yan yana oturmamıza rağmen ortak noktalar dışında pek konuşma fırsatımın olmadığı kişi o yüzden kendisini buluşmanın ama ben ilk girdiğim ortamda ben pek konuşamamkisi ilan ediyorum.

Evimin Ovlanı : Kendisiyle önceden bir minik çapta  en spontanesinden bir buluşma düzenlemiştik. Oradan neler yaptığını filan bilirim. bu buluşma için treni kaçırıp ottübüsle seyyar market amcayla seyahet edip yanımıza atmış kendisini. Askere gittiğini öğrenince pek şaşırdım, oradaki yaşadıklarını dile getirince hele imrenmedim değil. Masaya gelir gelmez bana sen bi yahuşuklu mu olmuşsun diyerekten hemen sarılıp mıncırasımın geldiği bloggerdır. Arada boşalan yerlere pinekleyerek yadına düştüğüm zamanlarda özel konuşma fırsatı buldum. Özlemişim kendisini. Buluşmada yaptığımız planları uygulamaya dökücez yakın zamanda umarım. Haberlerimi bekle cınım... Masanın o anılarından sonra benim için koğuş gülüydü.

Chal Chene:  Yahu ben seninle heç konuşamadım kııı... Tek tek konsomasyona çıktığımda yanına oturdum ama sen telefonunla ilgileniyordun şeker pek sohbet gelişemedi aramızda. Aklında nerelerin hayalini kuruyordun bilemiciim ama arada mola verip yanımıza uğruyordun.. Evoğlanımın tanıtıcı mesajlarıyla hakkında fikir edinebildik. Bir dahaki buluşmada böyle istemiim ona göre. Amma velakin masaya döndüğün zamanlarda garson görmesin diye masada kimsenin almadığı condomu gizleyici tavrın artı puan aldı hadi yine iyisin. Gecenin arkamızı toplayanısın benim nezdimde..

BiGay: Masaya geldiğimizde hala telefonda kişi davet etme çabasındaydı. Neredeyse tüm bloggerların ortak noktası gibiydi. Herkesle bir buluşması ya da bir  tanışma anısı vardı. Gerçi kendisini daha önceden tanıyan bilen birisi olaraktan pek bir değişiklik görmedim kendisinde yine aynı bigaydi işte. Yalnızca fularını sevdiğimi söyleyebilirm. İşyerinden sanırım baya önce bir izin almış ki özenle hazırlanabilmiş. Özenine sağlık deyip gecenin ortak dilimi ilan ediyorum kendisini.

Homorexia ve biricik Şey'si İçinizdeki Gay: Buluşmadan buluşmaya koşuşturmalarına hayran olduğum namlarını İstanbul buluşmasından duyduğum bir çift. Masanın tek çifti ve tek dip dibeleri. Duygusallık yok ıı ıım.. Çok yakışıyorsunuz biribirinize iyilik temenni ediyorum adınıza. Fazla göz göze gelip gözlerimin gazabına uğramanızı pek istemediğimden mütevellit pek sohbet oluşturamadık aramızda. Ama sonradan çağırdığınız kadın arkadaşınızla ortak bölümümüz sayesinde yaptığımız sohbet ile sizinle de konuşmuş oldum. Ama içinizdeki gay masada şey olarak tanıtılmanın verdiği mahsunlukla bir sus pus kaldı.. Bu arada hala o barbekü soslu rufflesları çekinmeden mideye götürmesine alınmadım değil :( Buluşmanın yegane çifti denilebilir bu ikiliye.

Sineeeümm: Hayatımın kadınıdır kendisi. Sıkışık anlarımın balonu, düşkün zamanlarımın kirkosudur. Neşe pıtırcığım, ağzı ve göğsü heç kapanmayan dişimdir. Akşam ordan oraya koştururken birden ardımda bitivermiş buldum kendisini. Denize düşmüşlüğümden mütevellit onu göremedim ilk zamanlar, fekat gördüğümde o durumdayken deniz kızına sarılırmış gibi kucakladım hoop masaya kadar kucağımda taşıdım. Yan yana gelince farklı bir amorf çıkıyor sanki içimden. Yaşadıklarımız, başımıza gelenler o kadar ortak ki gözlerimden anlıyor beni. Kendimi keşfederken hep olmasını temenni ettiğim ablam oldu benim. Hayatımda kaybetmek istemeyeceğim neşe şelalem. Hep yağasın üzerime, çevreme emi sen. Buradan bir kez daha söylemek istiyorum Seni Seviyoreeem <3 Benim için her şeysin ama buluşma için iyiki geldinisin.



Buluşmaya katılamayan arkideşlerimi de yad etmek isterim. Umut Tanem ve Van Görlüm buluşmaya çeşitli son dakika gelemeyeceklerini öğrendiğim bloggerlardı. Pek bir hüzünlendim. Vangörlümü özlemiştim ne zamandir görmüyordum bi kez daha sarılmak kısmet olur mu diye hayıflanırken bu buluşma umut olmuştu bana ama katılamayacağını duyduğumda umuttan yaptığım yelkenlerim bi taraflarıma girdi. Bir dahaki düzenlenecek buluşmada evin girişine "cenazeye gitti" diye tabela koymayı unutma. Birdahaki buluşmada aynı hazin sonu yaşamak istemiyorum. Umuttanemi de pek merak ediyorduk masacak ama katılamadı kendisi, bizi yalnız kodu kafe köşelerinde.


Oyhh sonunda bu satırları da görebildim yaa.. o kadar çok şey içimde kaldı ki parmaklarıma gem vurdum zorladım kendimi kısa kesmek için. Bu buluşmaya dair nice anlatılacak ayrıntılar var. En kısa zamanda yenisini planlayıp hatta benim için plana bile gerek yok spontaneler şahı olarak çıkıp çıkıp buluşalım derim ben.

Masada çok isimleri geçti diye ekleyesim geldi
Dip Not:  Eğer unuttuğum bir şeyler olursa, ya da sürç-ü lisan ettiğim noktalar için tek tek şimdiden özürlerimi dilerim. Tecrübesizliğime verin abilerim ablalarım.. Hepinizi kocaman öptüüm.. :*

2 Ara 2012

Yok



Yokluğun dilsiz.
Yokluğun sağır cehalet.
Yokluğun acıdan hamile bir ucube
Bu etimi acıtan;
Bu cümlelerimi ağzımda parçalayan kızıl saçlı fahişe
Yokluğun;
Kasıklarından çarmıha gerilmiş ağdasız bir genç kız!
ve zaman, bir küfür gibi
bir tecavüz gibi saygısız...
Yokluğundur aklıma tüküren cinnetim.
Yokluğundur omuzlarımda bekleyen şizofren meleğim
Beni içimdeki deliye ihbar eden sevgilim.
Yokluğun;
damarlarımdaki kan göç eden barbar tadında bir kavim.
Anladım.
Kaderim.
Denizin mavide, gecenin siyahta durması gibi
Yokluğun, beni anlamlandıran anlamsızlığım...
Yokluğun en makul olasıksızlığım...
Muhtaçlığım.
Mecburiyetim.
Bir gülün en güzel kırmızıya yakışması gibi.


Blogger Witget